Diyarbakır’da şehit Şeyh Said’in ismi bir bulvara verildiği için Kemalist zihniyetli azınlık, kıyameti koparmaya çalışıyor. Ancak kimse onları adam yerine koyup muhatap almadığı için kendi çalıp kendi oynuyorlar.

Tarih bilgileri okullarda okutulan İnkılap Tarihi ders kitabı kadar olan bu zavallı güruhun hakaret ve seviyesizliklerini onlara iade ederek şehit şeyhimizi hatırlayalım.

Şehit Şeyh Said, özelde Müslüman Kürt halkı genelde ise tüm Müslümanların kalbinde taht kurmuş, Allah ve din için kıyam etmiş, sonunda da bu mücadelesini şehadetle taçlandırmış müstesna bir kıyam önderidir. Tıpkı Ömer Muhtar ve İzeddin El Kassam gibi.

O dönemin siyasi iktidarı Şehit Şeyh’i dışarıya "İslamcı" içeriye de "Kürtçü" olarak tanıtmıştı. Böylece hem dışarıdan destek almış hem de içeride batı illerini ikna etmeye çalışmış ve doğu illerini de cebren susturmuştur.

Aynı iftiralar ders kitaplarında geçtiği için gerçek tarihten bihaber olanlar doğruymuş gibi anlıyorlar. Tıpkı Abdülhamid'in "Kızıl Sultan" ve İskilipli Atıf Hoca’nın "Bir hain" olduğunu yazdıkları gibi.

Sadece söyleyip yazmakla da kalmadılar. Bu iftiraları topluma kabullendirmek için bir korku imparatorluğu oluşturdular. Bu çerçevede; İstiklal Mahkemeleri kurdular, Takrir-i Sükûn ve Hıyanet-i Vataniyye kanunlarını çıkardılar...

Belki uzun yıllar Müslüman halkımız, devletin ceberut yüzüyle karşılaşmamak için korkudan ses çıkarmadılar ancak hiçbir zaman da bu yalan ve iftiraları kabul etmediler.

Her Müslümanın gözünde ve kalbinde şehit Şeyh; bir âlim, bir zahit, bir mücahit ve bir şehittir. Şeyh'in hayatı, kişiliği, eğitimi ve mücadelesinin tüm evreleri de buna şahittir.

"İngiliz ajanı" ya da "Kürtçü" algısı ise koca bir yalan ve ustaca atılmış bir iftiraydı. Bu yalanlarla algı oluşturmak isteyen zamanın devlet aklı, sonra anladı ki çabaları beyhudedir. Çünkü şehit Şeyh’in hayatı ve mücadelesinin bütün detayları bu müfterileri yalanlıyordu.

Şehit Şeyh'in muhtelif iki zamanda eşi ve kızıyla olan diyaloğunu yazarak yorumlamayı siz değerli okurlara bırakacağım.

Kıyam arifesinde Şeyh, eşine şu şekilde hitap ediyor: “Ne ben Hz. Hüseyin'den daha değerliyim ne de benim ailem onun ailesinden daha kıymetlidir. Eğer ben bunlara karşı çıkmazsam zebaniler sarığımdan tutup beni cehenneme atarlar, siz o zaman bana yardım edebilecek misiniz?”

Yine şehadetinden hemen önce Diyarbakır cezaevinde kızının ağlayarak; “Baba! Namusumuz ayaklar altına alındı” sözlerine karşılık Şeyh Said şunları söylüyor: “Arkamızdan ağlayıp da zalimleri sevindirmeyin. Kıyamımızı iyi anlayın ve bizden sonrakilere anlatın, bizim için ‘Namusu Ekber İslam Dinimizdir.’”

Şehadet şerbetini içeceği zaman da Şeyh’in dilinde şu cümleler dökülecektir; “Değersiz dallarda asılmama pervam yoktur. Şüphesiz mücadelem Allah (c.c) ve din içindir.”

Evet, bunun gibi yüzlerce belki binlerce detaya rağmen iftira ve yalanlarına devam edenlere verilecek en iyi cevap; Şehit Şeyh'i iyi tanımak, onun davasını iyi anlamak ve çevremize onu ve davasını en iyi şekilde anlatmaktır.