Tarihe “6-8 Ekim Olayları” olarak geçen vahşetin üzerinden dokuz yıl geçti.
O günler; zalim ile mazlumun, karanlık ile aydınlığın, vandallık ile masumiyetin gün gibi ortada olduğu günlerdi.
Mazlumca şehit edilen Müslümanların hikâyeleri farklı farklıydı. Bunların arasında dört masum gencin şehadetinden bahsedeceğiz...
Allah’a adanan kurbanlıkların kanına, kanları karışan dört şehit… Hasan, Riyad, Hüseyin ve Yasin.
Evet, bir tarafta rıza-ı İlahi için garip gurebaları sevindirmek isteyen masum gençler, diğer tarafta azgınlaşmış vandallar topluluğu.
Bir tarafta hiçbir şeyden habersiz, fakir ailelere et dağıtmak için seferber olan STK gönüllüleri, diğer tarafta derinlerden işaret alan kana susamış kindar zavallılar.
Arakan’daki Budist çeteleri aratmayan vandallar, öyle yöntemlerle bu gençleri şehit ettiler ki; kalem yazmak istemez, anlatmaya dilin varmaz ve zihin acizlikten düşünemez…
Kurşunlandılar…
Binadan atıldılar…
Araçla üzerlerinden geçtiler…
Kesici aletlerle delik deşik edildiler…
Nazenin bedenlerine benzin döküp yaktılar…
Öyle ki Yasin’in ailesi O’nu ancak ayağındaki ‘ben’den tanıdı. Diğer üç şehit de ondan farklı değildiler.
Hasan Gökgüz: 29 yaşındaydı, yaşça dört şehidin en büyüğüydü, hayâ ve takvasıyla tanınan Hasan; inşaatlarda çalışıyor geri kalan zamanını İslami hizmetlerde geçiriyordu.
Riyad Güneş: 27 yaşındaydı, şehadet sevdalısı olan Riyad; inşaatlarda çalışıyor, fakirlere yaptığı yardımlarla tanınıyordu.
Hüseyin Dakak: 18 yaşındaydı, ibadete olan düşkünlüğüyle bilinen Hüseyin; ambalajcıda çalışıyor, sessiz ve sakin duruşuyla örnek kişi olarak tanınıyordu.
Yasin Börü: 16 yaşında gencecik bir fidandı. İffet ve hayâsıyla tanınan Yasin; lise öğrencisiydi, zamanını cami ve İslami STK’ların hayır işlerinde harcıyordu.
Tarihte eşine az rastlanacak türden bir vahşetle yapılan bu katliam, bir ibret hikâyesi olarak hep anlatılacak ve HDPKK tarihinin en kara lekelerinden biri olarak anılacak.
Bu vahşette; katliamı yapanlar kadar, katliam çağrısı yapan siyasiler ve katliama sessiz kalan dönemin mülki amirleri de pay sahibidirler. Vahşetin üzerinden dokuz yıl geçmesine rağmen katliama sessiz kalan dönemin mülki amirlerine yönelik somut bir hukuki adım atılmış değildir. Katliam çağrısı yapan siyasilerin hukuki süreci ise devam ediyor.
6-8 Ekim Olaylarından en dramatik olanı Diyarbakır’da yaşanan ve yukarıda anlattığımız vahşettir. Bununla birlikte, bölge genelinde nerede sakallı bir erkek veya tesettürlü bir bayan varsa onlara yönelik saldırılar yapıldı ve her taraf tarumar edilerek talan edildi.
Elbette bu olaylar zinciri kendiliğinden gelişmiş değildir. Sınır ötesi derinlerden emir alarak önceden plan ve programı hazırlanmış ve Kobani bahane edilerek yapılan bir kalkışma provasıydı.
Allah’a hamd olsun ki Müslüman halkımız bu kirli kalkışmaya geçit vermemiş ve hesapların üstünde hesap yapan yüce Allah oyunlarını başlarına çalmıştır.
Bu kalkışma provasında kalleşçe katledilen onlarca kardeşimizi rahmet ve minnetle anıyor, katillerini ve müsebbipleri de telin ediyoruz.