Avrupa Parlamentosu Türkiye raportörünün hazırladığı “2022 Türkiye Raporu” AP Genel Kurulunda 18’e karşı 434 oyla kabul edildi.

Raporda; Türkiye’nin birçok alanda stratejik bir ülke olduğu ve Avrupa Birliği ülkeleri için kilit rol oynadığı vurgulandı.

Türkiye’nin, Rusya-Ukrayna savaşındaki duruşu ve girişimleri memnuniyetle karşılandı.

Türkiye’nin Karadeniz Tahıl Girişimi’ne aracılık etme ve bu konuda üstlendiği müspet rolden dolayı teşekkür edildi.

Türkiye’nin büyük oranda mülteci nüfusuna ev sahipliği yaptığı ve bu konudaki duruşu takdir edildi.

Bu olumlu cümlelerden sonra bu kez; Müslüman Türkiye halkının inancı ve medeniyetiyle taban tabana zıt olan bazı adımları atması tavsiye edildi.

Sapkın akımlar başta olmak üzere Avrupa ülkelerinin sosyal yapısını çökerten ve aile yapısını temelden yok eden bazı AİHM kararlarına uyma çağrısı yapıldı.

İsveç’in NATO üyeliği, Kıbrıs meselesi, Doğu Akdeniz’deki gerilim ve Ortadoğu politikaları konusunda Türkiye’nin AB gibi düşünmesi ve adım atması beklendiği vurgulandı.

Sonunda ise; “Türkiye’nin AB’ye katılım süreci mevcut koşullar içinde yeniden başlatılmayacak” şeklindeki kararlarını bildirdiler.

Kısacası AB, Türkiye’ye; “Tarihinle bağlarını kopar, inanç ve medeniyetini bir kenara bırak, koyduğumuz kurallara şartsız olarak uy ve sana söylediklerimizi yap” diyor.

Yani Türkiye’ye resmen, “sana söyleneni onayla gerisine karışma” diyerek noterlik vazifesini vermek istiyor.

Peki, bu süreç daha ne kadar devam edecek?

Şu AB meselesi daha ne kadar gündemimizi meşgul edecek?

Bilindiği üzere 60 yıldır Türkiye, AB kapısında bekletiliyor.

1963’te, daha adı “Avrupa Ekonomik Topluluğu” iken ilk süreç başladı.

Şimdi yıl 2023.

Aradan geçen koca 60 yıl ve AB’yi memnun etmek için bu 60 yılda atılan yüzlerce adım. Buna rağmen hala Türkiye’nin, AB’ye tam üye olarak alınması söz konusu değil ve Türkiye o kapıda beklemeye devam ediyor.

1963’te AET Bakanlar Konseyi, Türkiye’nin başvurusunu kabul edip üyelik şartları yerine gelene kadar geçerli olacak bir anlaşma imzalamasını önermişti. İlgili anlaşma 12 Eylül 1963’te imzalandı ve 1 Aralık 1964’te yürürlüğe girdi.

1970’lerde Gümrük Birliği süreci, 1980’lerde 12 Eylül darbe süreci, 1990’lar ve 2000’lerdeki AB uyum paketleri dizisi, 15 Temmuz süreci ve bugün.

Sonuç; “Türkiye’nin AB’ye katılım süreci mevcut koşullar içinde yeniden başlatılmayacak” şeklindedir.

Bu durumda Türkiye ne yapmalıdır?

Rahmetli Erbakan Hocanın  “AB bir Hristiyan Kulübüdür” sözünü tekrar hatırlayarak, Türkiye, bütün yönleriyle Avrupalılaşmadan o birliğe alınmayacağını bilmelidir. Bundan dolayı siyasi iktidar, zaman kaybetmeden 60 yıllık yanlıştan dönüp kararlı bir şekilde yeni yol haritasını netleştirip hayata geçirmelidir.

Bu yol haritası ise; Türkiye’nin AB sevdasından vazgeçmesi ve İslam âlemindeki paydaşlarıyla güçlü bir birliğe öncülük etmesidir.