Eğer yabancı tabelaları kaldırmaktan maksadınız “Türkçe’nin korunması” ise o zaman İngilizce başta olmak üzere birçok yabancı tabelalar asılıdır her tarafta.
Özellikle bazı şehirlerde yabancı tabelalar caddeleri ve sokakları adeta işgal etmiş. Neden onlar için bir adım atılmıyor ve gündem konusu bile yapılmıyor?
Her ne hikmetse Türkiye’de bir tayfa, Arapça tabelalar söz konusu olduğunda sözde Türklük damarları kabarıyor ve kırmızı görmüş boğa gibi saldırıya geçip vaveyla koparıyorlar.
Bu güruhun ipleri dışarıda ve iradeleri İslam düşmanı olan Batı zihniyetinin elindedir. Niyetleri ise gençler başta olmak üzere kamuoyunun Türklük damarını kabartarak emellerine ulaşmaya çalışmaktır.
Bu güruhun temel amacı yabancı tabelalar falan değildir. Tek amaçları Kur’an alfabesine düşmanlık ve Müslüman toplumumuza İslam kültürünü hatırlatan Arapça yazılardır.
Peki, neden bu güruh Arapça yazılara düşmandır?
Arapça; Müslüman toplumların bilim, sanat, kültür ve medeniyetlerinin dilinde başat aktördür. Tıpkı Latincenin Batı kültüründe başat aktör olduğu gibi.
Arapça kelimeleri Müslüman toplumların dillerinden çekip alsanız ortada ne anlamlı bir şiir ne anlamlı bir deyim ne de anlamlı bir cümle kalır.
Dolayısıyla Arapça bizim inancımızın, dilimizin ve kültürümüzün temelidir. Toplumumuzu bu temelden uzaklaştırmak isteyen güruh bilinçli olarak kamuoyunda bir Arapça düşmanlığı yaymaya çalışıyor.
Bu düşmanlık bazen İHL düşmanlığıyla bazen okullarda Arapça ve Osmanlıca ders düşmanlığıyla bazen Medrese ve Kur’an Kursu düşmanlığıyla bazen ezan düşmanlığıyla bazen de Arapça tabela düşmanlığıyla karşımıza çıkıyor.
Arapça’ya karşı bu nefreti ve düşmanlığı körükleyenler; bu mirası, medeniyet dilimiz olan Arapça alfabeyi yasaklayıp Latinceyi zorla bize kabul ettiren Batı hayranı atalarından devir almışlar.
Onların bu nefret söylemleri ve kışkırtmaları şaşkınlık oluşturmayabilir. Çünkü onlar yüz yıldır celladına âşık batı hayranı bir kültür üzerine yetişmiş ve bu köhnemiş zihniyeti kabul etmişler. Ancak CHP’nin tek partili dönemi başta olmak üzere devletin yüz yıllık asimilasyon politikalarına rağmen İslami kültürünü muhafaza edebilen Anadolu evlatlarının onlar gibi düşünmeleri kabul edilemez.
Daha acı olanı ise Latince alfabenin Türkçe olduğunu sanan bir cühela tayfayla karşı karşıyayız. Oysa hem Türkçe hem Kürtçe hem Farsça hem de diğer Müslüman toplulukların dilleri ancak Arap alfabesi ile gerçek manada anlam kazanır.
Ayrıca unutulmamalıdır ki dininden ve medeniyetinden uzaklaşanlar zamanla dillerinden ve neseplerinden de uzaklaşmak zorunda kalırlar. Çünkü inancı ve medeniyetiyle bağı kopmuş bir toplum için ne bir ilke ne de bir kırmızıçizgi olmaz, olamaz.
Böylece bir ya da iki nesil sonra tamamen benzemeye çalıştıkları toplulukların kendisi oluverirler. Bunun en iyi örneği Bulgar ve Macar Türkleridir. Ya da Türkiye’de sözde Kürt halkının temsilcisi olduklarını iddia eden seküler yapılardır.