Türkiye’de her gün onlarca aile içi şiddet olayı medyaya yansıyor.

TÜİK verilerine göre yıllık boşanma oranları hızla artıyor.

Gerek eşler arası gerekse ebeveyn ile evlatlar arası geçimsizlikler zirve yapmış durumda.

Bundan dolayı Türkiye’de aile müessesesi ciddi zarar görmüş ve her gün cinnet getirip vahşetler işleyen, yuva dağıtan olaylara şahit oluyoruz.

Peki, ne olacak?

Toplumun yapı taşı olan aile müessesesi nasıl korunup kontrol altına alınacak?

Bu konuda elbette herkesin yapması gereken görev ve sorumlulukları vardır.

Örneğin ebeveynler; çocuk eğitimine dikkat etmeli ve çocuklarının kimlerle arkadaşlık yaptıklarını bilmelidirler.

Eğitimciler ve yazarlar; her platformda aile mefhumunun korunması konusunu gündeme getirmeli ve bu konuda yazılar kaleme almalıdırlar.

Kanaat önderleri; devamlı bu konuya dikkat çekip toplumu bilinçlendirmelidirler.

Cemiyet ve STK’lar; her fırsatta ailenin korunması ile ilgili eğitici konferans ve seminerler düzenlemelidirler.

Kanaatimce yukarıda zikrettiğimiz görev ve sorumluluklar hakkıyla yerine gelse dahi ancak yapılması gerekenin yüzde onu yerine gelmiş olur. Çünkü en önemli görev ve sorumluluk siyasi iktidardadır.

Bilindiği gibi devletler ya da devleti yöneten siyasi iktidarlar; vatandaşlarının can, mal, akıl, din ve nesil emniyetlerini sağlamakla mükelleftirler.

Dolaysıyla nesil emniyetinin olması için de aile müessesesi sağlam bir şekilde korunmalıdır. Yoksa ne geçmiş deneyimlerimizi bu günümüze taşıyabiliriz ne bu günümüzü yarınlara aktarabiliriz ne de neslimizi muhafaza edebiliriz.

Ama maalesef siyasi iktidar aile müessesesinin korunması için yapması gerekenleri yapmıyor ya da yapamıyor.

Bilindiği gibi Türkiye’de dört bir kolda aile müessesesine saldırılar vardır.

Yürürlükte olan aile ile ilgili kanun maddelerinden ilgili yönetmeliklere, kadın hakları maskesi altında dile getirilen sözde masum taleplerden batıdan fonlanan sapkın yapılara, okullarda işlenen eğitimin işleyişinden içeriğine, kontrolsüz olarak girilen sosyal medya platformlarından TV program ve dizilere kadar. Hemen hepsi aile mefhumunu hedefe alıp “yalnız yaşama”, “anı yaşama” ve “hazzı yaşama” kültürünü genç dimağlara zerk etmeye çalışıyor.

Bu saldırılardan sadece TV program ve dizilerle ilgili kısa birkaç cümle yazmakla yetineyim.

Hem devlet televizyonları hem de siyasi iktidara yakın televizyonlar dâhil hemen hemen tüm TV kanalları resmen aile müessesine savaş açmış durumdalar.

Birbirlerini aldatan eşleri ve sapkın akımların ahlaksızlıklarını normal bir yaşam tarzı gibi sunmaları.

Nikâh akdi olmaksızın aynı evi paylaşan kadın erkeklerin durumunu ve flört etmeyi sıradan bir işleyişmiş gibi yansıtmaları.

Özellikle gençleri; uyuşturucu kullanan, hırsızlık yapan, alkol alan, yalan konuşan ve racon kesen karakterle özendirmeleri.

Aile yapısına bağlı olan, işlerini ebeveynleriyle istişare eden karakterleri de saf, meseleleri anlamayan, yeteneksiz olarak sunmaları…

Bu saydıklarım TV kanallarının aile yapısını tahrip etmek için ekranlara yansıttıkları sadece birkaç örnektir.

Siyasi iktidar ivedilikle aile müessesine yapılan saldırıları sonlandırmalı ve gerekli adımları atmalıdır. Yoksa yarın bile çok geç olabilir.