Kudüs sıradan bir coğrafya ya da sıradan bir şehir değildir.
Kudüs; davadır, simgedir ve miracın anahtarıdır.
Kudüs; ümmetin ilk kıblesidir, kıyam merkezidir ve yerin göklere en yakın avlusudur.
İşte bundan dolayı yaklaşık yarım asırdır Kudüs sevdalısı Müslümanların yaşadıkları birçok coğrafyada Ramazan ayının son cuması “Dünya Kudüs Günü” olarak idrak ediliyor.
İşte dün, bu kutlu günün idrakı için hem Türkiye’de hem de dünyanın muhtelif şehirlerinde yüzlerce, binlerce, on binlerce Müslüman bir araya geldi. Siyonist işgal rejimine lanet ve direniş guruplarına selam gönderildi.
Kudüs’ü mübarek kılan Allah (c.c)’dır. Bu mübarek davaya sahip çıkan, Kudüs’ün işgalden azad olması için hal çareleri arayan ve bu konuda cehd edenler aziz olur, şeref bulur.
Tarih sayfaları dikkatle incelendiğinde Kudüs’e odaklananlar, kalbi Kudüs’le atanlar ve Kudüs ortak paydasında ümmeti birleştirmeye çalışanlar zafer elde etmiş ve Allah (c.c)’ın yardımıyla muvaffak olmuşlardır.
Dolayısıyla Kudüs ve Kudüs davası biz Müslümanlar için büyük bir nimet ve ümmetin vahdet parolasıdır. Ümmet, Kudüs’e sahip çıktığı oranda vahdeti yakalar ve dünya müstekbirlerine karşı izzetli duruş sergiler.
Bunu iyi bilen ehl-i küfür, çeşitli süpekülasyonlarla dünya Müslümanlarının kalbinden Kudüs davasını bir şekilde söküp atma planlarını hayata geçiriyorlar.
Türklere; “Osmanlının yıkılışı döneminde Filistinliler sizleri arkadan hançerledi. Size ne Kudüs’ten?”
Kürtlere; “Siz halk olarak dört parçaya bölünmüşsünüz, zulüm altındasınız, eğer bir çalışma yapacaksanız kendiniz için yapın. Size ne Kudüs’ten?”
Aynı şekilde Araplara, Farslara ve diğer Müslüman halklara benzer gerekçeler aşılayarak, Kudüs davasından uzaklaştırma yollarını arıyorlar.
Kısacası Müslümanların Kudüs davasında bir araya gelmemeleri için her türlü planlar yapıp Müslümanların dağınıklığından faydalanıp zulüm ve katliamlarını devam ettiriyorlar.
Sadece bununla da yetinmiyorlar. Öyle bir mezhepçilik fitnesini de aramıza koymuşlar ki, Siyonist çete İsrail ve Büyük şeytan ABD’nin olduğu bir dünyada hala Müslümanlar birbirleriyle cedelleşip duruyorlar.
Bilinmelidir ki, Kudüs’ün siyonist çetelerin işgali altında olduğu ve büyük şeytan ABD’nin İslam alemine yönelik işgal ve katliamlarının devam ettiği bir Dünya’da; ehli kıbleyi gündemine alıp eleştiren, hedef tahtasına oturtanlar kesinlikle islama ve müslümanlara hizmet etmiyorlar. Bilakis Müslümanları parçalayıp ömürlerini uzatmak isteyen ehl-i küfrün değirmenine su taşıyan hamallar olduklarını bilmelidirler.
Evet, mademki ümmetin vahdet parolası Kudüs davasıdır, o zaman Kudüs ile ilgili kim nasıl hayırlı bir çalışma yaparsa yapsın şart koşmadan desteklenmeli ve sahip çıkılmalıdır. Ancak o zaman ümmet toparlanır ve Kudüs ortak paydasında yek vücut oluverir.
Dikkat edilirse, İslam aleminin bugüne benzer bir durumda olup haçlıların zulmü altında inlediği bir dönemde, kimsenin kurtuluş yolunun göremediği bir zamanda Müslümanları aziz eden ve Haçlıları bozguna uğratan Kudüs davası olmuştu.
Hatırlayalım; Haçlıların İslam alemini esir aldıkları ve her türlü zulmü reva gördükleri bir dönemdi. Yine Müslümanlar ihtilaflarla boğuşup parçalanmışlardı. Bu ortamda Kudüs davası etrafında toplanıp Kudüs’e odaklanan Nurettin Mahmut Zengi ve İmadüddin Zengi ile Yüce Allah (c.c) Müslümanları muvaffak etti ve sonunda Selahaddin Eyyübi ile Haçlıları bozguna uğratıp Kudüs’ü gerçek sahiplerine emanet etti.
Dolayısıyla Müslümanlar Kudüs parolasıyla ümmetin izzetini tekrar muhafaza ettiler.
Bugün de İslam alemi olarak benzer bir durum yaşıyoruz ve her tarafta İslam coğrafyaları işgal ediliyor ve Müslümanlar katlediliyor. Dolayısıyla bugünde kurtuluş reçetemiz; Kudüs davası etrafında toparlanmak ve ehli kıble olan tüm Müslümanları kardeş kabul edip Kudüs’e odaklanmaktır.