Aile toplumun temel taşıdır. Dolayısıyla sağlam bir toplum ancak sağlam bağlarla birbirine bağlı olan fertlerin oluşturduğu ailelerle mümkündür.
Hangi toplumda huzursuzluk, psikolojik travmalar, cinnet getirme oranı fazla ise o toplumda aile bağları zayıflamış ve münferit bir hayat ön planda olmuştur.
Hatta tarihte bir çok kez devletlerdeki büyük çatlaklıklar bile sağlam aile bağları sayesinde onarılmış ve bir uçrumun kenarına gelen bir millet bu bağ sayesinde uçrumun eşiğinden dönüvermiştir.
Peki, devletleri ve toplumları ayakta tutan ve huzurlu bir yaşamın tılsımı olan sağlam aile yapısı nasıl oluşur?
Öncelikle şu hususun altını çizmemiz gerekir. Sağlam bir aileyi oluşturan öncelikli âmil, hayat nizamımız olan Kur'an-ı Kerim ve sünnet-i seniyyedeki ilgili hükümler ve kurallardır.
Çünkü ancak insanın ve tüm kainatın yaratıcısı olan rabbimizin insanalar için gönderdiği kurallar insanı huzura kavuşturur ve tatmin eder. Bunun dışındaki beşeri kurallar bir tarafı tamir ederken onlarca tarafı da yıkıp enkaza çevirir.
Rabbimizin gönderdiği kuralları ise şu şekilde özetleyebiliriz.
Baba; Evin reisi olarak söz sahibi olacak, adaletle hüküm edecek ve aile fertlerinin rızkını helal yolla temin etmek için çalışacak.
Refiki olan Anne; Evin reisine itaat edecek, neslinin eğitimi için çalışacak, namusunu ve aile yuvasını muhafaza edecek.
Gözlerinin nuru olan evlatlar ise; annelerini cennetin anahtarı ve babalarını da varlık sebebi olarak kabul edip onlara öf bile demeyecek. Onlara hürmet ve hizmette kusur etmeyecek ve masiyeti emr etmedikleri sürece onlara itaat edecek.
Her ferdinin görevini icra edeceği bu huzurlu ailenin inşası için, öncelikli ve en önemli sorumluluk o aileleri, dolaysıyla toplumu idare eden devlettedir.
Toplumu idare eden devlet; nikah akdi ile evlilikleri mecbur kılacak, imkansızlıklardan dolayı evlenemeyenlere imkan sağlayacak, mazeretsiz evlenmeyenlere müeyyide uygulayacak, yuvanın muhafazası için her türlü imkan sağlayacak...
Bunun en iyi örneği Osmanlı döneminde “İslami Evlilik Yasaları”dır. Bir kaç maddesinin özetini siz okurlarla paylaşmak istiyorum;
1- Gönüllü evlilik süresi 18 yaşında başlar ve 25 yaşında sona erer ve 25 yaşında evlenmeyenler zorla evlendirilir.
2- Bu yaştan sonra hasta olduğu gerekçesiyle evlenmeyi reddeden kimse muayene olunur, hastalığı tedavi edilebilir ise zorlaması iyileşene kadar ertelenir, hastalığı tedavi edilemez ise nikahtan, evlenmekten men edilir.
3- 25'inden sonra meşru bir mazeret olmaksızın evlenmeyi reddeden kimse, ister malının dörtte biri olsun, ister ticaretinden elde ettiği kâr, isterse emeğinin ücreti olsun, gelirinin dörtte biri zorla alınır, Ziraat Bankasına, fakirlerden evlenmek isteyenlere harcanmak üzere yatırılır.
4- 25 yaşından sonra evlenmeyen, hiçbir zaman devlet sektöründe bir işe kabul edilmez, hiçbir organa seçilmez, herhangi bir görev ve düzen kendisine emanet edilmez; memur ise, görevden azledilir.
5- Kim 18-25 yaşında evlenir, yoksul olup da hiçbir şeyi yoksa, kendisine en yakın yerden 150 ila 300 dönüm devlet arazisi (bir dönüm 900 metre) bedelsiz olarak verilir.
6- 25 yaşından önce evlenen ve anne ve babasına hizmet edecek ergin bir erkek kardeşi olmayan kişi askerlikten muaf tutulur; aynı şekilde, bir kız evlenir de anne-babasına hizmet eden yetişkin bir erkek kardeşi yoksa, onun kocası da askerlikten muaf tutulur.
Dikkat edilirse devlet evliliği teşvik ediyor, yaşını dolduranlara da evliliği mecburi kılıyor. Bunun yanında evlilik müessesesini muhafaza ediyor.
Bu yuvalardan yetişen çocuklar hem bir birlerine hem de toplumla sağlam bağları oluyor. Ortak değerler, ortak endişeler... derken yüzlerce ortak paydada bir araya geliyorlar.
Peki bu günkü Türkiye'nin aile mefhumu ne durumdadır? Haftaya bunu değerlendirelim inşaallah.