Her 10 Kasım günü geldiğinde resmi ideoloji ve ona yakın propaganda merkezleri bildik nakaratları tekrar etmeye başlarlar.
Kimi Mustafa Kemal'in ölümünü "telafisi mümkün olamayan kayıp" ya da "büyük kurtarıcının kılavuzluğundan mahrum kalmak" gibi yorum ve açıklamalarla algı oluştururlar.
Kimi "Atam seni bekliyoruz!" ya da "Atam bizi bekletme, artık gel!" şeklinde akıllara zarar yorumlar yaparak adeta onu kutsuyorlar.
Kimi "Atam şu rakıyı, şu mezeyi, şu yemeği severdi" diye aynısını sofrasına koyup, bunu da Mustafa Kemal'e bağlılık! nişanesi olarak gururla sosyal medyada paylaşır.
Kimi de sanki sıradan bir insan değilmiş gibi, ölüm gününde adeta bir ibadet ritüeli olarak ayakta hareketsiz dururlar ve secdeye kapanırlar.
Onların düşündüğü gibi düşünmeyenler, onlara uymayanlar, onlar gibi davranmayanlar, hele bir de onları eleştirenler oldu mu ya linç etmek isterler ya da ülkeye ihanet ile suçlayıp aforoz etmeye çalışırlar.
Üç gün önce, yani 10 Kasım'da yine Türkiye'de yaşanan yüzlerce olaydan sadece İstanbul ve Konya'da yaşanan iki olayı özetleyerek yorumu siz değerli okurların takdirine bırakmak istiyorum.
İstanbul'da; saat 9'u 5 geçe Kapalıçarşı'da yürüyen bir vatandaş, M. Kemal'in anma etkinlikleri kapsamında hareketsiz duran kişilerce darp edildi.
Konya'da ise; Selçuk Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Öğretim Üyesi Hüseyin Gökalp, sosyal medya hesabında bir şiirden alıntı yaparak bir paylaşım yaptı. Bunun üzerine önce tehdit içerikli mesajlar aldı, ardında Kemalist bazı medya organlarınca hedef gösterildi sonra kalabalık bir gurup tarafından Fakülte basıldı ve hoca linç edilmek istendi.
Mezkur iki olayın görüntüleri ve mağdurların yaşadığı baskının ayrıntıları sosyal medyada mevcuttur.
Düşünün, bir vatandaş belki hiç bir şeyden habersiz Kapalıçarşı’da yürüyor ve bir anda saldırıya uğruyor.
Neymiş, ata için saygı duruşunda bulunmamış.
Yahu adam dese ki; "Hayat kitabımız Kur'an-ı Kerim'i yasaklayan, ümmet'i birbirine bağlayan Halifeliği ilga eden, Rabbimizin inzal buyurduğu vahiye "safsata" diyen, Ezan-ı Muhammediye'ye tahammül etmeyen, İslam kültür ve medeniyetimizi yasaklayıp köhnemiş batı medeniyetini bize dayatan ve Kur'an-ı Azimüşşan için "Gökten inildiği sanılan kitap" tabirini kullanan bir adamı sevmek zorunda değilim ve onun ölüm günü ve saatinde bir ibadet ritüeline dönüşen hareketsiz durmak durumunda da değilim" kim ne cevap verir.
Konya'daki olaya gelince; Öğretim üyesinin sosyal medya hesabında paylaştığı mısralar şöyle; "Doğ ey güneş erit taştan adamı/Ve kurut taşları diken elleri..."
Bu mısralar merhum şair Mehmet Akif İnan'ın "Şehir Gazeli" şiirinden alınmış ve yıllar önce Ömer Karaoğlu'nun seslendirdiği "Doğ Ey Güneş" parçasının bir bölümüdür.
Kaldı ki bu şiir ve bu şiirin seslendirildiği parça, Kültür Bakanlığı onaylı olup kamuoyu tarafından da kabul görmüş ve beğenilmiş şiir ve ezgilerdendir. Bu şiirin bir bölümünü paylaşmanın Mustafa Kemal ile ne alakası var.
Ayrıca şairin bu şiiri neden yazdığını bilmeyen Kemalist'lerin de bir an önce şiirin temasını araştırmalarını tavsiye ederim. Görecekler ki şair bu şiirle taşlaşmış betonarme binalarda baba evine olan özlemini dile getirmiş.
Evet, hem bu iki olayı hem de 10 Kasım'da buna benzer olayları yorumlamayı siz okurlara bırakıyorum.