Bireysel veya toplumsal bazda yaşanan bütün sorunlar veya mutluluklar aile ile olan diyalog ile orantılıdır. Dolayısıyla huzurlu bir toplumun inşası için, toplumun ihtiyacı olan temel değerler öncelikle ailelerde hayat bulacak, oradan da topluma geçecek.

Bunu iyi bilen küresel şer odakları hedeflerine aldıkları toplumlarda öncelikle bireylerin aile ilişkilerini zayıflatırlar. Bunu da “çağdaşlık” ve “ilericilik” adı altında “adalet” ve “eşitlik” gibi yaldızlı cümleler ile konuyu gündeme getirirler.

Sosyal medya başta olmak üzere her gün bütün iletişim araçları vasıtasıyla toplumda yaşanan basit ailevi sorunları bile büyüterek gündeme taşırlar. Sonrası ise ilgili küresel şer odaklarının finanse ettiği ve ne oldukları belli olmayan sözde STK’lar vasıtasıyla açıklamalar yapıp siyasi iktidara baskı yaparlar.

Tehlikenin farkında olmayan veya konjonktüre göre gardını alan diğer STK, aydın ve yazarlar da onların değirmenine su taşıyıp aynı konuya yorumlar yaparak oluşturulmak istenen yapay gündemi öne çıkarırlar.

Böylece uzlaştırılabilir sıradan bir aile sorunu bir anda ülkenin asıl gündem konusu oluverir.

Benzer olaylar sık sık gündeme getirildiği için toplumda bir algı oluşuyor, sanki çözüm bulunması gereken öncelikli sorunmuş gibi kabul ediliyor ve bu sorunun çözümü için de siyasi iktidarlar çeşitli arayışlara giriyorlar...

Derken, köhnemiş batı zihniyetinin hazırladığı ve aile yapısının temeline bir dinamit gibi konulmak istediği sözde çözümler kopyala yapıştır usulüyle alınıyor ve en basit ailevi sorunlar bile bu çözümlere! göre çözülmeye çalışılıyor.

Birkaç yıl sonra aile bağları gevşiyor, aileler parçalanıyor. Dolayısıyla güvensiz bir toplum ve pimi çekilmiş bir sosyal yapı oluşuveriyor.

Böylece küresel şer güçler istedikleri gibi o toplumda at koşturup toplumu yönlendirebilir duruma geliyor.

İşte Türkiye, bunun en somut örneğidir.

Yıllardır Türkiye’de aşama aşama bir sosyal mühendislik projesi uygulandı. Batı emperyalizminin dahliyle aileler tahrip edildi, dolayısıyla toplumsal yapı hem zihnen hem de fiilen değişti.

Yine batıdan ithal edilen sözde çözüm yolları vasıtasıyla toplumumuz bir bütün olarak değerlerinden ve kültürlerinden uzaklaştı. Böylece aile mahkemeleri başta olmak üzere sözde adalet dağıtan mahkemelerde kuyruklar uzadıkça uzadı...

Evet, küresel bazda aile mefhumumuza yapılan ustaca saldırılar sonuç vermiştir. Bu saldırılarla aile içi ilişkiler daha da zayıflıyor, dolayısıyla sosyal yapı psikolojik travmalar geçirerek cinnet hali yaşamaya devam ediyor.

Özellikle son birkaç yıldır Türkiye’de yaşanan ailevi sorunlar hepimizin malumudur. İlgisizlik, karşılıklı güven sorunu, şatafatlı bir hayat isteği, basit hatalara tahammül etmeme gibi sorunlar aile içi cinayetler veya boşanmalar ile sonuçlanıyor.

Elbette bunun birçok sebebi vardır. Ancak aileyi tahrip eden ana sebeplerin başında medya ve siyasi iktidarın aile politikası geliyor.

Mahremiyetleri hiçe sayan, sadakatsizliği normalleştiren ve gayri ahlaki ilişkileri meşru gösteren film, dizi ve programlar aile mefhumunu temelden sarsıyor.

Siyasi iktidar ivedilikle hem medyaya düzenleme getirmeli hem de aile politikasını gözden geçirmelidir.