Ak Parti’nin 18 yıllık iktidarını birçok çevre farklı açılardan değerlendiriyor. Ancak bu değerlendirmeler tarafsız ve sağlıklı kriterler üzerinden yapılıyor diyemeyiz.

Kimi çevreler, doğrularını görmezlikten gelerek sadece yanlışlarına odaklanıp insafsızca eleştiriyor. Kimi çevreler de yanlışları konusunda üç maymunları oynayıp doğrularını mübalağa söylemlerle göklere çıkarıyor.

Sonuçta her çevre durduğu yerden gelişmeleri izliyor ve süreci ona göre analiz ediyor.

Elbette hem durduğu yerden hem de empati kurarak Ak Parti’yi değerlendiren; yanlışlarına yanlış, doğrularına doğru diyen de yok değildir. Ancak yok denecek kadar azdır.

Doğrusu Ak Parti hükümetleri, artısıyla eksisiyle Türkiye tarihinin en etkili hükümetleri olmuştur. Sağlıktan ulaşıma, ekonomiden özgürlüklere kadar birçok alanda etkili değişimler yapmıştır.

Ancak 18 yıldır onu iktidarda tutan müslüman kitlenin duygularına tercüman olmamıştır. Eğer bu süreç uzarsa yakın zamanda tabandan ciddi bir duygusal kopuş yaşanacaktır.

Çünkü Müslüman halkımız önce, “Çıraklık dönemidir, amasız ve fakatsız destek vermeliyiz” dediler.

Sonra “Kalfalık Dönemidir, istese de bazı şeyleri yapamıyor desteğe devam etmeliyiz” dediler.

Daha sonra “Ustalık dönemidir, taşlar yerine oturuyor ve her şeye rağmen desteklemeliyiz” deyip uzatmaları oynadı. Şimdi ise duygusal kopuşun eşiğine gelmiş durumda.

Bunun temel sebebi; Siyasi iktidarın söylem ve eylemlerinde tezatların olmasıdır.

Dikkat edilirse söylemde “Dindar Nesil yetiştirmeliyiz” deniliyor. Eylemde yani eğitim sistemi fabrikasından; “İnancından ve medeniyetinden habersiz, sorumluluk almak istemeyen, hedefsiz bir gençlik yetişiyor.”

Söylemde “Eşitlik ve kardeşlik” deniliyor. Eylemde ise “Eğitimden sanata, bürokrasiden sosyal hayata, kısacası her alanda Türkçülük pompalanıyor.”

Söylemde “Aile Kurumu muhafaza edilmeli ve her evde en az 3 çocuk istiyoruz” deniliyor. Eylemde ise “İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasa ile aile kurumunun temeline dinamit konuluyor.”

Hasılı, artık Siyasi iktidarın söylemleri Müslüman halkımıza güven veremez durumuna gelmiştir. Bu durum ya ivedilikle düzeltilmeli ya da başlamak üzere olan bu duygusal kopuş birçok dengeleri değiştirecektir.

Son günlerde; “Ayasofya yeniden ibadete açılsın” veya “İstanbul Sözleşmesi iptal edilsin” konusu da bunu en somut delili değil midir?

Bir yandan siyasi iktidar “Ayasofya ibadete açılmalı”, “İstanbul Sözleşmesi hataydı, bu hatadan dönülmeli” diyor. Diğer yandan konuyla ilgili somut bir adım atmaktan ziyade işi sürece bırakıyor.

Unutulmamalıdır ki, eylem ve söylem birliğinin olmadığı bir yerde ne zamana meydan okuyan bir liderlikten bahsedilebilir ne de o liderin siyasi anlayışı topluma hükmetme süreci devam edebilir.