Geçtiğimiz hafta, birer gün arayla Lübnan Hizbullahı mensuplarının kullandıkları çağrı cihazları ile telsizlerin patlatılması, tüm dünyada büyük bir şaşkınlık ve korkuya neden oldu. Henüz ne şekilde patladıkları belli olmayan cihazlar, Gazze saldırıları nedeniyle dünyada prestij kaybeden terörist israil istihbaratı ve ordusunun halen güçlü olduğuna yönelik bir reklam çalışması olarak değerlendirilebilir.
Hizbullah, 7 Ekim Aksa Tufanı operasyonundan sonra terörist israilin başlattığı katliamlarda Gazze’ye destek olmak amacıyla sınırdaki askeri tesislere yönelik gerçekleştirdiği saldırılarla HAMAS’ın az da olsa nefes almasını sağlıyordu. Bu durum, terörist İsrail ile Lübnan arasında bir gerginliğe sebep olsa da kapsamlı bir çarpışmaya dönüşmüyordu. Çünkü terörist İsrail, bütün askeri gücünü Gazze’yi yakıp yıkmakta, kadın ve çocukları katletmekte kullanıyordu. Tüm gücünü Gazze’yi ve HAMAS’ı bitirmek için kullanan terörist israil, amacına ulaşamayıp üstelik HAMAS ve diğer direniş grupları karşısında ağır yenilgiler alınca, Gazze’den bir şekilde çıkmanın yollarını aramaya başladı. İç kamuoyunda ve dünya genelinde itibarını kaybeden Netenyahu ve hükümeti, içinde bulunduğu durumdan kurtulmak için ezeli düşmanı Hizbullah’a ve dolayısıyla Lübnan’a yöneldi.
Terörist israil, Gazze’deki başarısızlığını, Lübnan Hizbullahı’nı hedef alarak başlattığı dijital araçlara yönelik saldırılarla telafi etmenin ilk adımını atmış bulunuyor. Zira söz konusu cihazların Hizbullah’ın üst kademesi tarafından kullanıldığı hesaba katıldığında, Hizbullah’ın aldığı yaranın büyüklüğünü tahmin etmek güç değil. Hizbullah’ın lideri Hasan Nasrallah da saldırılar sonrası yaptığı açıklamalarında, bu zayiatın ve zararın büyüklüğünü kabul etmiş bulunmaktadır. Hasan Nasrallah yönetimindeki Hizbullah elbette bu saldırılara sessiz kalmayacak, daha önceki çatışmalarda hezimete uğrattığı terörist israille bir kez daha anladığı dilden konuşacaktır. Hizbullah’ın vereceği cevabın, yeni bir israil-Lübnan savaşına dönüp dönmeyeceğini ve bu savaşın çapının büyüklüğünü zaman gösterecektir.
Terörist israilin siber saldırıları, birçok açıdan değerlendirilmesi gereken bir konudur. Teknolojinin bu kadar yaygın olarak kullanıldığı çağımızda, elimizden düşürmediğimiz cihazların ne kadar güvenli olduğu sorusu, daha gerçekçi ve ürkütücü bir şekilde orta yerde durmaktadır.
Bilgisayarlar, telefonlar, elektrikli cihazlar, hâsılı hayatımızı kolaylaştırmak için icat edilen ne kadar elektronik cihaz ve elektrikle ya da bataryayla çalışan ne kadar alet varsa, istendiği zaman bir silaha dönüştürülebileceği ispatlanmıştır. Bu cihaz ve aletleri üretenler ve bunların yazılımını yapanlar, aslında bunları sattıkları ülkelere kendi Truva atlarını sokmuş olmaktadırlar. Vakti zamanı geldiğinde Truva atı mesabesindeki bu cihazlar, birer silaha dönüşecektir. Terörist israil bunu ispatlamış ve istemeden de olsa insanlığı bu tehlikeye karşı uyarmıştır.
Kendileri üretmeyip başkalarının teknolojilerini kullanan devletler ve milletler için bu saldırılar bir alarm niteliği taşımaktadır. Bu tehlikenin en büyük muhatabı, üretici değil sadece tüketici olan İslam ülkeleridir. Bu sebeple halkı Müslüman olan devletlerin kendilerini bu bağımlılıktan kurtaracak hamleler yapmaları şarttır. Son yıllarda savunma sanayinde büyük atılımlar yapan Türkiye, diğer teknolojik ürünlerde de kendisini kanıtlamalı, dışarıya bağımlılığı sıfır seviyesine indirmeli ve henüz bu konuda gelişmemiş İslam ülkelerine gereken teknolojik yardımı yapmalıdır.
Artık kaybedecek zaman kalmamıştır. Dünya, çok farklı bir savaşın eşiğine gelmiştir. Her teknolojik cihazın aleyhte bir silah olarak kullanılabileceği bir zamandayız. Bu harbin şartlarına ve imkânlarına sahip olmayanlar, teknoloji üreticilerinin karşısında hiçbir varlık gösteremeyeceklerdir. Rabbimizin; “Allah’ın ve sizin düşmanlarınızı ve onların gerisinde olup sizin bilmediğiniz, ama Allah’ın bildiklerini korkutup caydırmak üzere, onlara karşı elinizden geldiği kadar güç ve savaş atları hazırlayın” fermanını bu gözle değerlendirmek lazımdır.