İmam Şafi'ye; “Fitne zamanı hakkı tutanları nasıl anlarız?” diye sorulunca, "Düşman okunu takip ediniz, o sizi hak ehline götürür" diye cevap verdi. Bu söz, kimin hak kimin batıl olduğunu anlayamayanlar, hak ile batıl ehlini tespit konusunda tereddüdü olanlar, aslında batıl ehli olup da sureti haktan görünenleri belirlemek için somut bir kıstas ortaya koymaktadır.
Son günlerde özellikle iki kesimin hedef tahtasına koyup zehirli oklarını yolladığı taraf HÜDA PAR ve onun şahsında temsil ettiği Müslüman kimliğidir. Kemalist CHP ile Apoist DEM’in söz birliği ederek neden HÜDA PAR’ı hedefe koyduklarını anlamak için bu iki kesimin zihin kodlarını ve neye hizmet ettiklerini çözmek gerekmektedir.
CHP, kendisini Türkiye Cumhuriyetini kuran parti olarak gördüğü için ülkenin tapusuna sahip olduğu, kurulacak partilerin, CHP’nin görüş ve düşüncesi dışında siyaset hakkına sahip olmadığı, farklı düşüncede olsa bile ancak kendisinin izin verdiği ölçüde söz söyleyebileceği gibi bir anlayışa sahiptir ve bunu kendi doğal hakkı olarak görmektedir. Apoist DEM ise bölgeyi babasının mülkü olarak görmekte ve kendisinin dışında ayağı bölgeye basan bir partinin varlığına hiçbir şekilde tahammül edememektedir. Kendilerini barışçıl, demokrat, halkların kardeşliğini savunan, düşünce özgürlüğüne saygı duyan bir parti olarak lanse eden DEM ve onun ağababası Kandil, söz konusu HÜDA PAR olunca, kuyruğuna basılmış kedi gibi ciyak ciyak bağırmaya başlıyorlar.
Cumhuriyetin kuruluşundan beri Kürtleri dilleri ve dinleri üzerinden asimilasyona tabi tutan, Kürtlerin dini ve milli önderlerini asıp başsız kalmalarına sebep olan, acımasız katliamlarla, zulümlerle, baskılarla, tehcirlerle Kürtlere yapmadığını bırakmayan CHP ile güya Kürtlerin haklarını savunmak için kurulmuş olan DEM’in, HÜDA PAR’a saldırılar konusunda aynı cephede birleşmesi, ikisinin de kuyruğunu tutan elin aynı olduğunu ortaya koymaktadır.
Kemalist CHP ile Apoist DEM’in İslam karşıtlığı konusunda birbirlerinden farkları olmadığı gibi İslam düşmanlığı söz konusu olduğunda yarışma içinde oldukları kör gözler tarafından bile görülebilmektedir. CHP, Türkiye’de yaşayan halkların toptan İslam’dan çıkmasını arzularken, DEM ise bölgede İslam’sız, hayâsız, ahlaksız, ailesiz, nikâhsız bir toplum oluşturmanın hülyası içindedir. HÜDA PAR, her iki partinin de arzularını kursaklarında bırakmakta, onları daldıkları hülyalarının içinde boğmaktadır. Her iki partinin HÜDA PAR düşmanlığı, aslında İslam’a, İslami yaşama, İslam’ın kutsallarına, hâsılı İslam’ı hatırlatan tüm eylem ve söylemlere kustukları kinin dışa vurumundan başka bir şey değildir.
Biri Türkleri diğeri güya Kürtleri temsil eden CHP ile DEM, her ne kadar bu topraklarda siyaset yapıyor olsalar da taşıdıkları fikir, düşünce ve inançlarıyla bu toprakların malı değildirler. Dalları bu topraklarda, ama kökleri dışarılarda olan her iki partinin israil ürünlerine, markalarına, kuruluşlarına boykot için çağrılar yapıldığında tepki göstermeleri, onların ümmet ailesinden olmadıklarını ortaya koymaktadır. Diyarbakır’da Starbucks, Mc. Donalds ve diğer israil yanlısı cafe’lerin müşteri yokluğundan kapanmasını önleme görevi DEM’e verilmiş durumdadır. DEM tabanı, gerekli müşteri desteği sağlayarak bu cafelerin kapanmasını önlemektedir.
Gazze yerle bir olurken israile maddi ve manevi destek sağlayan cafeleri ayakta tutan DEM ile CHP, elbette bu ümmetin parçası değil, israilin kemik yalayıcısıdırlar. Bunların varlıkları, israile sundukları hizmet ölçüsündedir. HÜDA PAR ve camiasına yaptıkları saldırıların, kullandıkları tehdit dilinin, HÜDA PAR’ı halkın gözünden ve gönlünden düşürmek için ortaya koydukları çabaların sebebi budur.
Onlara sözümüz şudur: “De ki: Kininizle geberin. Şüphesiz ki Allah göğüslerin özünü bilir.” (Al-i İmran: 119)