Bütün semavi dinler, toplumların ahlaki çöküntüye uğramaması için fert bazında iffet ve hayâyı ön plana çıkarırlar. İffet ve hayâ, toplumların ahlaki selameti açısından adeta bir sigorta görevini görmektedir. Bunun tam tersi olarak ahlaksızlık ve utanmazlık ise felakete götüren ana sebeplerin başında gelmektedir. Bundandır ki Efendimiz aleyhisselatu vesselam; “İnsanlık, ilk günden beri bütün peygamberlerin üzerinde ittifak ettikleri bir söz bilir: Şayet utanmıyorsan, dilediğini yap!” (Buhari, Edeb, 78) diye buyurmuştur. Çünkü utanmayan, ahlaki bir sorumluluk taşımaz, onu durduracak bir kural, bir ilke, bir yasak, bir engel yoktur.
Günümüzde iffetsizlik ve utanmazlığı en çok giyim kuşamda görmekteyiz. Batı dünyasında çok uzun yıllar önce başlayan açıklık, İslam dünyasına Osmanlı’nın son zamanlarından itibaren girmeye başlamıştır. Osmanlının yıkılışından sonra kurulan cumhuriyet idaresi, açıklıktan çıplaklığa geçiş yaparak çıplaklığı tam bir furyaya dönüştürmüştür. Cumhuriyet dönemi sanatı da çıplaklığı özendiren, ahlaksızlığın yaygınlaşmasını teşvik eden, toplumun iffet ve hayâ duygularını hedef alan yapıtlar yapmaya özen gösterdiler. Çünkü toplum ahlaki yönden ne kadar yozlaşırsa, dönüştürmek de o kadar kolay olacaktı. Tüm bu çabalar, toplumdan bir direnç görse de özellikle İstanbul sosyetesi ve üniversiteli genç kesim arasında kabul görmüştür. 80’li yıllardan itibaren çıplaklık azalmış, ancak açıklık devam etmiştir.
2000’li yılların ilk çeyreğini bitirdiğimiz günümüzde, çıplaklık neredeyse bir hayat tarzı haline gelerek açık kadınların dahi rahatsız olmasına sebebiyet verecek bir boyuta ulaşmış durumdadır. Birkaç yıl önce on kadından en fazla ikisi, üçü çıplak denecek bir kıyafetle sokağa çıkarken, şu an maalesef on kadından yedisi sekizi bu şekilde sokaklarda, parklarda, toplu ulaşım araçlarında ve sosyal hayatın her yerinde arzı endam etmektedirler. Üstelik birkaç yıl öncesinin çıplaklığı, bugünün çıplaklığına rahmet okutacak seviyededir. Öyle ki sosyal hayatın her alanı, ancak yatak odasında eşleriyle birlikteyken giyebilecekleri kıyafetler giymiş kadınlarla kaynamaktadır. Bunu, toplumun genel ahlakına, dini hassasiyetlerine, örf ve adetlerine yapılan planlı bir terör saldırısı olarak değerlendirmek doğru bir tespit olacaktır. Çünkü çıplaklık, kendiliğinden gelişen bir tercih değil, özellikle İslam toplumlarını ahlaki yönden çökertip batı medeniyetine karşı koyacak direniş ruhundan uzaklaştırmak için yapılan projelerin uygulamaya konulmasıdır.
Moda, sosyal medya, sinema, televizyon dizileri, dijital kanallar vs. hep bu projeye hizmet etmektedir. Dolayısıyla bu, silahlı terör saldırılarından çok daha yıkıcı sonuçları olan, toplumu ayakta tutan dinamikleri dinamitleyen bir terör saldırısıdır. Devlet organlarının, Diyanet’in, Cemaatlerin ve kitlelere hitap eden kuruluşların bu saldırıyı bertaraf etmek için var güçleriyle çalışmaları gerekmektedir. Aksi halde birkaç yıl sonra, belli bir yaş kesiminin altındaki toplum katmanlarında iffet, hayâ, âr, namus, ırz, edep gibi kavramlar ya anlamlarını yitirecek ya da unutulup gidecektir. Helal nikâh yerine nikâhsız haram birliktelikler artacak, aile kurumu yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacak, veled-i zina mahsulü çocuk sayısında patlamalar olacaktır.
Şurası unutulmamalıdır ki insanlığa çıplaklığı ilk defa telkin eden şeytandır. Her kim ki çıplaklığı teşvik eder, sevdirir, özendirir, propagandasını yapar, çıplak dolaşarak teşhircilik yaparsa ya insi şeytandır ya da şeytanın dostudur. Yüce Allah, şeytanın çıplaklık terörüne karşı insanlığı uyararak şöyle buyurmuştur:
“Ey Âdemoğulları! Avret yerlerini kendilerine açmak için, elbiselerini soyarak ana babanızı cennetten çıkardığı gibi, şeytan sizi de saptırmasın. Çünkü o ve kabilesi, onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz şeytanları, iman etmeyenlerin dostları kılmışızdır.” (A’raf: 27)