Aksa Tufanı operasyonu iyi hazırlanmış, hedefleri iyi seçilmiş, terör rejimi israilin şişirilmiş istihbaratına rağmen tamamen ketum bir planlamayla devreye konulmuş, en güçlü imajı verilen ordusunu rezil edecek şekilde havadan, karadan, denizden yapılan bir harekattı. Bu harekatı planlayanlar, kusursuz bir strateji ve taktik ortaya koydukları gibi, operasyonu sahada yürüten mücahidler de verilen emir ve talimatları kusursuz bir şekilde yerine getirerek Allah’ın yardımıyla terör rejimi israilin bütün imajını yerle bir etmeyi ve kibirli burunlarını sürtmeyi başardılar. Askeri olarak bu operasyon bütün yönleriyle araştırılacak, üzerinde tezler hazırlanacak ve dünya savaş tarihinde yerini alacaktır elbette.
HAMAS’ın yönettiği Gazze, 2007 yılından bu yana terör rejimi israil tarafından abluka altında bulunmaktaydı. Gazze, her yönden büyük bir mahrumiyet içinde adeta açık hava hapishanesini andırmaktaydı. Dünya ile tek bağlantı yeri olan Refah sınır kapısı dahi Mısır tarafından sürekli kapalı tutulmakta, bırakın silah ve mühimmatı, gıda maddeleri ve akaryakıt dahi çok zor şartlar altında Gazze’ye girebilmekteydi. Bu kadar imkansızlığa rağmen HAMAS’ın kendi imkanlarıyla silah üretmesi ve böylesine büyük bir askeri operasyona imza atması, dünya savaş tarihine adını yazdırmayı hak etmektedir.
Operasyonu planlayanların askeri dehası, operasyonu sahada yürüten ve sınırı karadan, havadan ve denizden geçerek en korunaklı askeri tesislere girip oradaki askerleri rezil bir şekilde esir aldıktan sonra üslerine geri dönen mücahidlerin cesaretleri ve mükemmel askeri eğitimleri, tünel ağını kuranların mühendislik dehaları, yokluklar içinde silah üretimini başaran teknisyenlerin fedakarlıkları... Tüm bunlar, direniş gruplarının bir bütün olarak yekvücüt bir şekilde, bir bedenin azaları gibi tek bir hedefe odaklandığını göstermektedir. Bu hedef, Mescid-i Aksa’nın ve Kudüs’ün özgürlüğüne kavuşması, Filistin topraklarının gerçek sahipleri olan Filistinlilere iadesi ve Filistin toprakları üzerinde oldu bittiye getirilerek kurulan terör rejiminin ortadan kaldırılarak tarihten silinmesidir.
Terör rejimi israil de direniş gruplarının bu hedef için güç kazandıklarını anlamış, şişirilmiş balonlarının patladığını görmüş, sonlarının yaklaştığını çok net bir şekilde hissetmiş bulunmaktadır. Ondandır ki bütün dünyanın gözü önünde hiçbir barbarlıktan çekinmemekte, canlı yayınlarda katliam yapmayı göze almakta, dünya halklarının kendi aleyhinde ayağa kalkmasına aldırış etmemektedir. Ondandır ki şehirlerin altını üstüne getirmekte, kundaktaki bebekleri parçalayarak; çocuk, kadın ve yaşlıları öldürerek mücahidlere gözdağı verdiğini sanmakta ve böylece varlıklarını bir müddet daha sürdürebileceklerini ümit etmektedirler. Bu savaş, onlar için varlık-yokluk mücadelesidir.
Mübarek kurban bayramı günlerindeyiz. Terör rejimi vahşetini yine gösteriyor, gösterecek... Yine çocuklar, kadınlar, bebekler bombardımanlarla şehadete kavuşacak... Sekiz buçuk aydır yaptıkları gibi mücahidlerin karşısına çıkmaya cesaret edemeyip hıncını sivil halktan almaya çalışacak. Ne yaparlarsa yapsınlar, artık varlıklarını daha fazla sürdüremeyeceklerini onlar da anlamış durumdadırlar. Şanlı şehid Şeyh Ahmet Yasin’in öngörüsü, 2027 yılında israil denen bir devletin olmayacağı yönündeydi. Artık bu öngörünün gerçekleşeceğine dair ümitlerimiz, sekiz buçuk ay öncesinden çok daha güçlüdür. Mel’un yahudiler, Filistin’in kendileri için bir yurt olmadığını anlamış durumdadırlar. Dünyayı ahiretten daha çok seven bu mel’unlar, Filistin’de kendileri için ölümden başka bir seçenek kalmadığını gördüler. Bu yaptıkları katliamlar, sadece ömür uzatma girişimleridir. Ümmet olarak mücahidlere daha somut destek verebilirsek, inşaallah Şeyh Ahmet Yasin’in öngörüsünün gerçekleştiğini göreceğiz.
Mücahidler üzerlerine düşen görevi layıkıyla yerine getiriyorlar. Kahraman Gazze halkı sabır ve tevekkül ile mücahidlere desteğini sürdürüyor. Ümmet olarak üzerimize düşeni yerine getirebilirsek, terör rejiminin sonu gelmiştir inşaallah.