El Kassam ve Kudüs Tugaylarının 7 Ekim’den bu yana sürdürdükleri destansı mücadele, direniş ve savaş bütün görkemiyle devam ediyor. Siyonist terör rejiminin Aksa Tufanı sonrasında HAMAS ile İslami Cihad gibi direniş gruplarını yok etme üzerine planladığı vahşi saldırılara rağmen cihadın seyrinde ve ateşinde en küçük bir gerileme bulunmamaktadır. Bilakis ateş daha bir harlanmakta, Mücahidler tüm cephelerde siyonist vahşileri cehenneme göndermeye devam etmektedirler. Huneyn Gazvesi’nde, Peygamber Efendimiz aleyhisselatu vesselamın; “İşte bu, tandırın tutuştuğu (savaşın kızıştığı) zamandır” diye buyurduğu gibi Mücahidler tandırın ateşini an be an diri tutmaktadırlar.
Hiç kuşku yok ki Mücahidler, kıt imkanlarına rağmen tertemiz bir cihad yürütmektedirler. Batı insanı, İslam’ın hakim olduğu eski dönemler hariç, tarihte ve günümüzde, savaş esnasında bile birtakım kurallara, ilkelere, ahlaki değerlere riayet eden birilerinin olduğunu görmediği için Mücahidlerin sahip oldukları ahlaki değerler karşısında teslim bayrağını çekmektedir. Üstelik savaşın bir tarafı olan siyonist barbarlar bebekleri, kadınları, çocukları, yaşlıları öldürmekten çekinmemekte hatta bundan zevk almaktayken, şehirlerin altını üstüne getirmekte okulları, hastaneleri, camileri enkaza çevirmekteyken, mücahidlerin sadece askerlere yönelik savaşı, günümüz seküler ve materyalist insanının aklına fazla gelmekte, akıllarını dumura uğratmaktadır.
Aksa Tufanına kadar günümüz seküler insanı için her şey yolunda gidiyordu. Çünkü insanların tek ölçüsü maddeydi. Savaşlardaki güç dengesi bile maddeyle ölçülüyordu. Yani orduların sahip oldukları silahlar, uçaklar, tanklar, toplar, zırhlı araçlar vs. ne kadar üstünse, ordular o denli güçlü sayılıyordu. Teknolojik üstünlük, istihbarat, dış güçlerin yardımı, ekonomik parametreler, algı yönetimi gibi yan unsurlar da orduların gücünü artıran etkenlerdi. Buna göre siyonist terör çetesi, dünyanın en güçlü orduları arasında sayılıyordu. Bu gücünden dolayı bu terör şebekesinin yaptığı ve yapacağı her şey meşru sayılıyor ve kendini koruma hakkı olarak görülüyordu.
Aksa Tufanı operasyonu, insanların algılarında ve değerlendirme ölçülerinde bir devrime neden oldu. Aksa Tufanı ve Mücahidlerin tertemiz cihadı, her şeyi maddeden ibaret gören, güçlülüğü ya da güçsüzlüğü maddi parametreler üzerinden değerlendiren günümüz insanını adeta çarptı. Terör şebekesinin kirli, hiçbir ilkesi olmayan alçakça saldırılarına karşı Mücahidlerin tertemiz cihadı, Batı’nın tüm değerlerinin sorgulanmasına yol açtı. Örneğin Birleşmiş Milletler denen örgütün, emperyalist ülkelerin, daha öz manada ABD’nin çıkarlarını korumak üzere kurulduğu hiç bu kadar net anlaşılmamıştı. İnsan hakları, kadın hakları, çocuk hakları diye başlayan tüm söylemlerin Gazze’deki bebeklerle birlikte toprağa gömülmesi ve bu hakları savunan kuruluşlardan hiçbir ses çıkmaması, insanların uyanmasına neden oldu.
Hiçbir şekilde kıyaslanamayacak iki gücün savaşında, Siyonist terör şebekesinin Mücahidlerin karşısına çıkmaya cesaret edemeyip bunun hıncını sivil halkın en zayıf kesiminden alması, Batı insanının vicdanında derin etkilere sebep oldu. Batı insanı, Mücahidlerin moral motivasyonunu sorgulamaya ve onların ölümü hayattan daha çok sevme düşüncesini araştırmaya başladı. Batı insanı, yenilmez sanılan bir güce karşı Mücahidlerin yalın ayaklarıyla, el yapımı silahlarıyla, teknolojik zayıflıklarıyla, maddi imkansızlıklarıyla destan yazmalarına sebep olan cesaretlerini anlamaya yönelik girişimler başlattı. Bu sorgulama, araştırma ve anlamaya dönük çalışmalar, Batı insanının yolunu önce Allah’a, sonra da İslam’a çıkardı. 7 Ekim’den bu yana, savaş hukukunu ve ahlakını İslam’a göre yeniden yazan Mücahidlerin temiz cihadı vesilesiyle Avrupa ülkeleri ve Amerika başta olmak üzere dünyanın farklı coğrafyalarında insanlar fevç fevç İslam’ın nuruyla aydınlanmaktadırlar.
Gazze yanarken, dünyayı aydınlatıyor. HAMAS bedel öderken, insanların hidayetine vesile oluyor.