Yaklaşık bir aydan beridir nefsimize, evlerimize, camilerimize, sokaklarımıza, şehirlerimize ve dünyamıza misafir olan Mübarek Ramazan Ayı, hazırlanıp toparlanıyor veda etmek için... Siyonist israil rejiminin Gazzeli kardeşlerimize yönelik mezalimi ve ülkemizde yaşanan seçim atmosferi nedeniyle Ramazan Ayını kadr u kıymetiyle karşılayamadık ne yazık ki... Sevinçle misafir edemedik her zamanki gibi, günler öncesinden heyecanlı bir bekleyişle bekleyemedik gelişini, misafirin yüksek kıymetine uygun bir şekilde hazırlayamadık kendimizi ve evimizi... Oysa Ramazan Ayı, Rabbimizin bir lütfu olarak bizi arındırmaya, kararan gönüllerimizi aydınlatmaya, üzerimize bulaşan günah kirini temizlemeye, dört elle sarıldığımız dünyadan çekip bize ahireti hatırlatmaya gelmişti. Buruk bir şekilde karşıladığımız Ramazan Ayından daha tam istifade etmemişken yine buruk bir şekilde veda edip gidiyor bizden...
Her veda, bir hüzün ve keder bırakır ardında... Her yıl, bir önceki yıla göre heyecanını biraz daha yitiren Ramazan coşkusunun, bu yıl seçimler nedeniyle biraz daha azalmış olmasından dolayı hüznümüz artmış durumda... Gidişiyle kederliyiz, çünkü rahmet günleri artık veda etmeye hazırlanıyor bize, kendimizi daha yeni yeni manevi iklimine teslim ettiğimiz bir sırada... Elinden tutup ‘dur’ desek, ‘biraz daha kal’ desek, ‘kendimize tam olarak gelemedik, tam bir silkinişle silkinemedik, Rabbimizin istediği bir kulluğa dönüş yapamadık’ desek, çekip gidecek yine de... Çünkü sayılı günler için misafirliğe gelmişti bize ve o sayılı günler tükendi işte...
Buruk yaşadık bu yılki Ramazan Ayını ne yazık ki... Gazzeli kardeşlerimiz sahur yapacak bir parça yiyecek bulamazken, sahur bereketini ne kadar hissedebilirdik ki? İftarlarını açacak bir bardak temiz suya hasret kardeşlerimiz varken eski Ramazanlar gibi iftar heyecanları yaşanabilir miydi gerçekten? Tüm zor şartlara rağmen Gazzeli kardeşlerimiz, barbar siyonistlerin yaptıkları bütün bombardıman, katliam ve yıkıma inat Ramazan Ayının rahmet ve bereketinden istifade etmede daha istekliydiler bizden... Bu durum, biraz teselli verse de eski Ramazanların coşkusunu, heyecanını, sevincini daha fazla nasıl hissedebilirdik acaba?
Rabbimizin emrini baş göz üzere yerine getirip oruçlarımızı eda ettik elbette... Bu ayın ruhuna uygun bir şekilde Kur’an ile hemhal olduk, hatimler indirdik, evlerimiz cennet kokusuyla bezendi Kur’an’ın nefesiyle... Nefsimize boyun eğmesini öğrettik, helal olan birçok şeyden mahrum bırakarak... Açlıktan bitap düşmüşken, susuzluktan dudaklarımız kurumuşken, sofradaki yiyecek ve içeceklere el uzatmayarak irademizi test etme imkanı bulduk yeniden... Günlük farz namazların dışında başta teravih namazları olmak üzere nafile ibadetlerimizi artırarak yumuşatma imkanı bulduk katılaşmış kalplerimizi... Şeytan ile mücadelemizde ve bizi yoldan çıkarmak için pusuda bekleyen zamanın fitnelerine, günahlarına, çirkefliklerine karşı sabır silahımızı biledik yeniden...
Şimdi veda zamanı... Bir sonraki sene, eğer yaşarsak, daha güzel şartlarda karşılamak üzere yolculayacağız kutlu misafirimizi... Her zamanki gibi şanına yakışır bir şekilde misafir edememiş olsak da bize bıraktığı alışkanlıkları önümüzdeki bir sene boyunca devam ettirebilirsek, affettirebileceğiz kendimizi... Oruçlara tümden ara vermeyip nafile oruçlarla nefs ve irade terbiyemize devam etmek, Kur’an’ı terk etmeyip günlük okuma virdi oluşturmak, günahlara düşmemek ve haramlardan uzak kalmak için şeytanla güçlü bir şekilde mücadeleyi sürdürmek, namazları farzlarla sınırlamayıp nafile namazları artırma gayretinde bulunmak ve en önemlisi Rabbimizin bizden istediği kulluğa yakışır bir hayat sürmektir kutlu misafirimizin bizden istediği... Bu isteklere canu gönülden söz verebildiğimiz takdirde her gün Ramazan olur bizim için... Her günü Ramazan olana vedası olmaz Ramazan’ın...