Tarih boyunca büyük salgın hastalıklar çok ciddi siyasal sonuçlar doğurmuşlardır.

6 ve 7. yüzyılda Bizans’ta başlayıp oradan Afrika’ya ve İran’a kadar uzanan veba salgını iki imparatorluğu zayıflatmıştır.

Adına Justinian Vebası denilen bu salgında Kuzey Afrika, Avrupa, Orta ve Güney Asya’da nüfusun yarısının yok olduğu iddia edilir.

Dönemin tarihçisi Prokopius, İstanbul’da günde 5 bin cesedin şehrin dışına atıldığını söyler ve 4 ay boyunca bu manzaranın yaşandığını kaydeder.

Dünyanın o dönemki süper gücü olan Bizans’ın başkenti olan İstanbul’da 5 aydaki toplam ölü sayısı 300 bin civarındadır. O dönemki nüfus popülasyonunu düşündüğümüzde bu rakamlar inanılmaz derecede dehşet rakamlardır. Bazı tarihçiler 6. Yüzyıl vebasında 30 milyon kişinin öldüğünü yazar.

Prokopius, salgının sadece Bizans’ta değil dünyanın her tarafında etkili olduğunu söyler. Nitekim o dönemde hala Gök Tanrı dininde olan bazı Türkler Hristiyanlıktan etkilenerek alınlarına haç dövmeleri yaptırmışlardır.

Bu da hastalıklar sırasında güçlü akidelerin zayıf akidelere üstün geldiğini gösteren ilginç bir detaydır. Günümüze ne kadar çok benziyor değil mi?

Dünyanın her tarafında insanlar güçlü olan akidenin sembolüne sığınıyor, ezanlar okunuyor, gayr-i müslimler bile secdeye kapanıyor. Güçlü akide çekim merkezi oluyor.

Evet tekrar konumuza dönelim:

Peygamber Efendimizin doğumuna yakın gerçekleşen ve sonraki süreçte de etkisini kısmen sürdüren veba salgını bölgenin iki büyük gücü Sasani ve Bizans’ı oldukça zayıflatmış, İslam’ın devletleşmesi sürecinde Sasani’nin yıkılmasını kolaylaştıran etkenlerden biri olmuştur.

Kaderin cilvesidir ki 6. yüzyıl vebasının etkili olduğu yerler (Suriye- Kuzey Afrika- İran-Anadolu) vebadan kısa bir süre sonra İslam Devleti’ne neredeyse direnmeden teslim oldular. Evet devletler savaştı ama halklar Müslümanlara karşı sert bir direniş göstermeden teslim olup, Müslümanlaştı. Şüphesiz hastalıkların yüreklerin sertliğini/kabalığını götüren bir yanları vardır

Salgın hastalıkların devletleri zora soktuğu bir diğer dönem ise 14. Yüzyıldır.

Papa VI. Clement’in 1351 yılında hazırlattığı verilere göre Avrupa’da ölü sayısı 23 milyon 840 bindir. Şüphesiz bu veriye güven duyulmaz. Çünkü Papa’nın verdiği bilgiler manastırlara tedavi amacı ile gelip de ölenlerin sayısı olsa gerek. Çünkü o dönemde insanlar din adamlarına tedavi olurdu.  Bir de manastırlara gelmeden ölenlerin olduğunu da hesaba katarsak sayı daha da artar. Nitekim tarihçiler 14. Yüzyıl vebasındaki toplam ölü sayısı için 100 ile 200 milyon arası bir kayıp diyor.

Manastırların şifahane görevi gördüğü bu dönemde Avrupa’da çok büyük bir sayıda din adamı da hayatını kaybetti. Tıpkı bugün doktor ve hemşirelerin hayatını kaybetmesi gibi.

Avrupalıların kara veba dediği bu yüzyıla dikkat edin lütfen.

Bu yüzyıl Osmanlı’nın Avrupa’ya yönelik fetihlere çıktığı zaman dilimidir. Orhan Gazi ve I. Murat tüm güçlerini Batı’ya seferber etmişlerdir. Balkan ülkeleri vebadan kırılırken Avrupa’nın büyük devletleri de kendi aralarında yüzyıl savaşlarını vermekteydi.

Bir taraftan veba diğer taraftan Batı medeniyetinin iç ihtilafları Müslümanları Osmanlı liderliğinde tekrar merkezi bir güç haline getirdi.

Artık 2020’ye gelelim. Koronavirüs ‘Birlik’ gibi görünen Batı medeniyetinin zaafını ortaya çıkardı.

Avrupa Birliğinin parçalanma süreci başladı. Amerika istim üstünde ve zor günler yaşıyor. Çin süreçten güçlenerek çıktı. Müslümanlık moral motivasyon olarak tekrar baskın olmaya başladı.

Sanırım koronavirüs tıpkı 14. Yüzyıl vebası gibi Çin’de ortaya çıksa da Batı medeniyetini mahvedecek.