Libya'ya asker gönderilmesine ilişkin Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi AK Parti ve MHP’nin oyları ile Meclis'ten geçti.

Geçmişte Fenikelilerden Romalılara; Fatımilerden Osmanlılara kadar pek çok devletin etki ettiği Libya, özellikle 2014 sonrası adeta ikiye bölündü.

Coğrafyamızın her tarafından kan aktığı için ve her taraf sis-pus içinde olduğundan muhakeme kabiliyetimizi yitiriyoruz ve meselelerde nerede durulması gerektiğini çözümleyemiyoruz.

Önce bir yanlışı düzeltelim. Kaddafi sonrasında iç savaş yaşansa da bir müddet sonra taşlar rayına oturmaya başlamıştı. Ulusal Geçiş Konseyi kurulmuş ve ülke birliğini tekrar tanzim etmeye çalışmıştı. Hatta Ulusal Geçiş Konseyi -Libya’da yapılacak bir anayasada- kanunların İslam Şeriatı’na aykırı olmayacağı beyanında bile bulunmuştu.

Tam her şey düzeliyor derken Amerikancı General Hafter oyun bozuculuğa başladı.

Zira Libya’da ulusalcı, ABD ile iyi geçinen bir sol rejim kurulacağını öngörüyordu. Hatta 150 üst düzey subay “Hafter başkan olsun” diye mektup yazmıştı ama olmamıştı.

Olmamıştı çünkü toprağı yararak yeşeren İslam, Libya’nın asli unsuru olduğunu yapılan ilk seçimlerde ortaya koymuştu. Yıllardır sürgünde yaşayan ihvan mensupları geri dönünce Kaddafi sonrası için düşünülen plan çöktü. Bu da Hafter’i agresifleştirdi.

İç savaş 2013 yılında zirveye çıktı. Mısır’da İhvan’ı Müslimin devrilince Hafter’e Libya’nın Sisi’si olması fırsatı tanındı.

Kabilecilik eksenli siyasetin güçlü olduğu Libya’da Hafter güçlü bir kabilesi olmadığı halde önce popüler sonra da ana muhalif cephe olmayı başardı. Çünkü İhvan’ı yok etmeyi vaad etti. Arkasında siyasal güç olarak ABD-Fransa, ekonomik arka bahçe olarak BAE ve Suud, İnsan kaynakları olarak Çad ve Sudan’dan getirtilen paralı askerleri alan Hafter, saltanatçı/diktatöryal/seküler kanadı temsil etmektedir.

Bu meselenin saltanatçılık meselesi olduğunun delili kendi ülkelerinde şeriat hukukunu uygulayan ülkelerin bile İhvan’ı Müslimin’i aşırı İslamcı ilan etmesidir.

Hafter’i (Mısır’da Sisi’yi) desteklemeleri aslında kendi saltanatlarını koruma mücadelesiydi. Zira mesele İhvan’ın saltanatçı diktatöryal düzenlere karşı alternatif olduğu gerçeğiydi.

İhvan, babadan oğula devam eden veraset sistemine alternatif oluşturduğu için korkuyorlardı. HAMAS’a ve Erdoğan’a olan öfkeleri de bundan…

Evet toparlayalım bütün bu monarşik ve diktatöryal devletler Hafter’i destekleyecek ama Türkiye Libya meselesinde nötr kalacak öyle mi?

BAE gibi bir kır kasabası hükmündeki bir devletçik Libya’da pozisyon alsın ama Türkiye almasın…

Fransa Libya’yı parçalama planları yaparken Türkiye Doğu Akdeniz’in anahtarı hükmünde olan Libya’da olmasın ha!

Yunanistan pozisyon alacak ama Türkiye -hem de Akdeniz’de kendisine büyük bir avantaj sağlayan mutabakatı korumak için bile olsa- orada olmayacak.

Bu nasıl bir kafadır.