300 yıl önceydi. İstanbul’daki İngiliz elçisi Edward Wortley Montag başına sarık sarar, kaftan giyer Osmanlı gibi görünmek için dil dersleri alırdı.

Fransız Kralı Lui Osmanlı elçisi Süleyman Ağa’yı karşılarken Osmanlı’nın şanına uygun olsun diye elmas süslü elbise edinmişti.

Fransız entelijansiyası Türk kahvesini içerken şu an bizim ergenlerin starbucks içerken girdiği ruh haline girerdi. Hem o dönemde kahve servis eden erkeklerin sarıklı olması şarttı, yoksa kahvenin tadını almak ne mümkün.

Osmanlı entarisi İngiliz/Fransız madamlarına ne çok yakışırdı. Öyle derdi o ülkelerin sosyetesi.

Türk lokumu yer, nargile çekerlerdi.

Fransızcadaki sorbet’in bizim şerbetten geldiğini ben de bilmiyordum. Öğrendim.

Daha öğrenecek çok şey var.

Osmanlının Avrupa’ya gönderdiği ilk büyükelçi Yirmisekiz Mehmet Çelebi Fransa’nın Toulon şehrine vardığında on binlerce Fransız- hem de uzak şehirlerden gelerek- Osmanlı büyükelçisini görmek için toplanmıştı.

Öyle ki Mehmet Çelebi sakile yakın tekne ile giderken “Bir Osmanlı görmek” için onlarca Fransız denize düşmüştü. Ne çok benziyor Falcao’yu havaalanında karşılayan taraftar duygusuna. Öğreneceğiz kompleks duygusu yaşayanların nizam kuramayacağını öğreneceğiz.

Ramazan ayı girdiğinde, Yirmisekiz Çelebi Mehmet Fransız kadınların ramazan ayı ve iftar hakkında bilgi sahibi olmak istediğini ve iftar yemeğine yüzlerce kadının gelip kendilerini izlediğini yazar.

Teravih kılınınca Fransız kadınlar; ilahilere, salavatlara eşlik edermiş… Öğreneceğiz bu işin İngiliz/Fransız şarkıları öğrenmekten geçmediğini, onun yerine bilim üretmekten geçtiğini de öğreneceğiz.

Örnekleri daha da uzatmaya gerek yok. Bizim 150 yıldır yaşadığımız şeyi onlar 17. ve 18. Yüzyılda yaşadılar.

Ama ben umutluyum. Çünkü aslına rücu eden/ettiren gelişmeler var.

Evet Falcao için havaalanına koşturan gençlerimiz hala çoğunlukta ama artık umreye koşturan gençlerimiz de var. 2010 yılında 130 bin kişi umreye gitmişken bu sayı katlanarak büyüyor. 2016 yılında 450 bin kişi -ki çoğunluğu genç ve orta yaş- umreye gitmiş. Bu diriliş değildir de nedir?

Sinema artistlerine özenen gençler var ve çoğunluktalar ama İslam Dünyasında yaşanan gelişmelere duyarlı kardeşlerimiz de hızla artıyor.

İslam Dünyasının neredeyse her tarafına ulaşan kurban hisseleri var, su kuyuları var, yetimlerin başlarını okşamaya çalışan eli öpülesice çağın kahramanları var.

Kurban hisselerinden örnek verecek olursak 1994 yılında Türkiye’den diğer Müslüman ülkelere diyanet aracılığı ile giden Kurban hissesi sayısı 4331…

2018’de hisse sayısı ise 430 bin olmuş. 4 binler nere 400 binler nere… Hamdolsun toparlandık.

2000 yılında 3 bin olan Kur’an Kursu sayımız 2017 verilerine göre 16 bini aştı.

Çürümüşlükten şikayet ederek zaman kaybetmektense bu en dipte yetişen güzellikleri neden görmezden geliyoruz. Umutvar olun! Yerinde oturan, yerinde sayan ve her daim şikayet edenlere kapılmayın… Ayağa kalkın ve bu çorbada tuzunuz olsun istiyorsanız bu kervana bir genç de siz katın!