Bu kez düşersek kalkamayız.

100 yıl önce o kadar sert vurdular ki, İslam dünyasının önderlik kurumu yok edildikten sonra sokağa bırakılan başı kesik tavuk gibi debelendik.

Siyasal yetimlik sürecimiz ezanın susmasına, Kudüs’ün yetim kalmasına, Kürd’ün dışlanmasına, Türk’ün öz değerlerine hasret bir yaşam şekli sürmesine neden oldu.

O siyasal yetimliktendir ki, 100 yıldır Arap dünyası hiçbir şey üretemiyor, bir avuç azgın siyonistin karşısında çaresiz kalmış durumda

O siyasal yetimlik yani öndersizlik küfrün karşısında oyuncağa dönüşmemize neden oldu. Onların Hileleri ve  oyunları…  bizim cehaletimiz, nefretimiz, sinsiliğimiz, aşırı uçlarımız, mezhepçiliğimiz, tekfirciliğimiz… Her şey bize karşı birleşti.

Evet her şey bize karşı birleşti; ama Rabbimiz lütfeyledi ümmet yeniden dirildi.

Dirildi çünkü azığını vahiyden alan aile kurumu yok edilememişti.

Dirildi çünkü yerde gördüğü sigara sarma kâğıdına “bu Kur’an yazısıdır” diye hürmet gösteren anneler-babaların kurduğu yuvalar viran edilememişti.

“Bu Kur’an yazısıdır” ifadesi geleneksel hürmet anlayışının derinliğini gösteriyor. Bunu bacak bacağa atarak Kur’an tefsiri yapan İlahiyatçı anlamaz. O, bu anlayışla ancak dalga geçer: “Efenim onlarca yıl Suriye’de üretilen bir sigara kağıdına hürmet gösterdiler” der. O sığlığı ile tefsir yapmaya devam etsin; ama İslam dünyasında özellikle annelere ve yaşlılara yüklenmiş derin bir irfan var.

İşte o irfan önderlik kurumu dağıtıldıktan sonra İslam dünyasının sosyolojisini koruyan irfandır. Bilgisi yok denecek kadar az; ama hürmeti ve bağlılığı ummanlara sığmayacak kadar derin ve geniş!

İşte bu gün o irfana vuruyorlar!

Kadının, anne olma vasfına, bin küsur yıllık edep ve eğitim kurumumuza; aileye vuruyorlar.

Önderlik (hilafet) gittikten sonra İslam Dünyasını koruyan en aziz kurumumuza saldırıyorlar.

Çocuğunun yüce öğretmeni, kocasının sırdaşı, ailenin en kıymetli kolonuna; anneye vuruyorlar.

Dede/nine denilen kolonu dağıttıktan sonra torun zaten bunalıma düşmüştü. Şimdi onu annesinden de koparma derdindeler.

Çalışan kadını yüceltiyorlar. Aile kurumunun gereksizliğini öne sürüyorlar.

100 yıl önce söylenen “Araplar bizi arkadan vurdu, demek ki ümmetçilik kardeşliğimizi sağlamıyor söylemi ile “hilafete gerek yok” yargısını inşa etmişlerdi.

Şimdi kadın şiddete uğruyor, katil erkek, cani erkek replikleri üzerinden genç kızlarımıza “sakın ama sakın evlenme” mesajı veriyorlar.

Aile kavramından nefret ediyorlar; çünkü iyi biliyorlar, aile bellektir, kültürdür, edep ve eğitim merkezidir, -ne kadar yıpranmış olursa olsun- kuralların olduğu yerdir, tüketimin sınırlanmasıdır, zevkin meşru olana tabi olmasıdır, geçmişin kodlarını geleceğe taşımadır.

İstanbul Sözleşmesi Küreselcilerin aile kurumuna attığı mızraktır. Çağrı filminden hatırlayalım…

Vahşi’nin Hz Hamza’nın(ra) göğsüne attığı mızrak. Vallahi İstanbul Sözleşmesi işte o mızrak gibi bu toplumun ciğerlerine saplanmış durumdadır.

İktidar ya bu mızrağı ciğerden çıkarır ve toplum tekrar nefes almaya başlar ya da bu mızrak santim santim ilerler ve toplumsal çöküş yaşanır.