İnsanlığın en büyük zaaflarından biri hafıza sorunudur. İnsan nisyan ile maluldür sözü bu gerçekliğe işaret eder.

Hafıza sorunu yaşayan toplumların manipüle edilmeleri, sömürülmeleri kolaydır.

Önce, geçmişe gidelim…

İsrailoğulları’nın hafıza sorunu vardı. Ondan dolayıydı ki Firavun’un tasallutundan kurtulduktan sonra döne dolaşa gidip Firavun kavminin tanrısına tapınma yoluna girdiler.

Oysa Firavun rejiminden dolayı erkek çocukları öldürülen bir kavimdiler, Hz. Musa’nın önderliğinde zilletten kurtulmuş ve “alemlere üstün kılınmışlardı.”

İşte hafıza sorunundan dolayı o üstünlüğün verdiği izzetli hali sürdüreceklerine geçmişe ve başka topluluklara özendiler…

Çünkü İsrailoğulları’nın tarih şuuru yoktu. Uzun bir süre zillet içinde yaşayan toplumların trajedisidir bu… taklit etmek… Onlar da taklide yöneldiler.

İslam Dünyası da İsrailoğulları’nın yaşadığı tarih şuursuzluğu sendromunu yaşıyor.

Aslında Mısır’a dışarıdan gelen İsrailoğulları’nın bir tarihi vardı. Nazırlık yapan Hz. Yusuf’un çocuklarıydı onlar.

Tarihleri vardı fakat şuurları yoktu.

Biz de şu an o durumdayız. Bir tarihimiz var ama şuurumuz yok!

Nasıl ki İsrailoğulları Yusuf aleyhisselamın güzel yönlerini unutmuştu biz de kendi medeniyetimizin güzel yönlerini unuttuk sadece olumsuzluklarını hatırlıyoruz. Belki de sinsi bir el sadece olumsuzlukları hatırda tutuyor. Öyle ya belleği yöneten insanı da yönetiyor sayılmaz mı?

Tarih şuurundan kastımızı anlatalım.

Sokaktaki insana 600 yıllık Osmanlı tarihinden bahsetseniz (Ertuğrul ve Abdulhamid hariç- ki o da TV sayesinde), pek çoğu Hürrem Sultan’ı bilir, Kösem Sultan der, evlat katli fetvası der… Başka da bir şey bilmez… İşin acısı Osmanlı ile övünen de pek bir şey bilmez. Çünkü hafızasını sildiler.

Hafızası silindiği için tarihten geriye sadece magazinel ya da magazinleştirilmiş olaylar kaldı.

Tarih anlatım şekli bile magazinleşmiş bir toplumun Samiri’nin altın buzağısına yönelmesine şaşmamak lazım.

Kur’an ise kıssa/tarih anlatırken(örneklemeler sunarken) bize şuur verir bundan dolayıdır ki Kur’an kıssaları hiçbir zaman magazinleşmez/hikmetini kaybetmez. Çünkü vahiy; kişi, zaman, yer, ırk meselesine girmeden ana mesaja odaklıdır.

Misal;

Hz. Musa dönemindeki Firavun’un/Firavunların adı nedir?

Kur’an’da geçen bahçe sahipleri kıssası nerede geçmiştir?

Hz. Adem’in cennette yediği meyvenin adı nedir?

Bu soruları çoğaltabiliriz ama gerek yok. Bu sorulara verilecek cevapların bir tarih şuuru yani hikmet merkezli bakmaya bir katkısı var mı? HAYIR! Zira bu soruların cevapları faydasız bilgidir, yani magazinseldir.

Kur’an, kıssaları üzerinden bize “Ne geçmişte kal ne de geçmişsiz kal” mesajı veriyor.

Peki ülkemizdeki tarih eğitim anlayışı bize tüm yönleri ile geçmişi anlatıyor mu? Hayır!

Peki geçmiş ile tüm bağlarımızı kesiyor mu? Hayır!

Yani her birinden birazcık veriyor.

Bu durum da kafası karışık, yani hafıza problemi olan insan modelini çoğaltıyor.

Toparlayacak olursak “Hafıza sorunu yaşayan toplumların manipüle edilmeleri, sömürülmeleri kolaydır.” Dedik ya… Tarihle şuurlanın, ders çıkarın… İsimler, yer, zaman çok da önemli değil!

Tarih ders çıkarmaktır, geçmişi beyinde depolamak değil!