Geçen hafta Siyonist parlamentoda “Yahudi ulus devleti yasası”nın kabulü ile işgal rejiminin ırkçılığı gündeme geldi. Oysa bu yasanın nedeni ırk değil; zehirli din anlayışıdır. Zira Yahudilik bir ırk değildir.
Evet evet Yahudilik bir ırk değildir. Bir inancın kendi ırkını doğurmasıdır. Açıklayalım.
İbrani halkıyla başlayan Yahudilik pek çok kavmin iç içe geçmesi sonrasında bugünlere geldi. Tevrat`a göre İbraniler, Amoritler ve Hitiler ile evlendi. Tarih bilimi bize Yahudiliğe geçen Abisiniyalı Falaşa zencilerinden, Kai- Feng Çinlilerinden, Hazar Türklerinden, bir kısım İtalyanlardan, Antioch`lu Yunanlılardan bahseder.
Ortaçağda İspanyollardan son yüzyılda Ruslardan ve Almanlardan hatırı sayılır bir Yahudi nüfus var. Öyle ki 1921-1925 yılları arasında Almanya`daki Yahudilerin evliliklerin yüzde 42`si yabancılarlaydı.
Önce yanlışımızı düzeltelim Yahudilik ırk değildir; (tahrif edilmiş) bir dinin pek çok ırkı kendi potasında erittiği ve yeni mamul bir ırk üretmesidir.
Evet Hazreti Musa döneminde salt bir ırk idiler. Firavun`un zulmüne maruz kalan, üretemeyen, taklitçi ve korkak… Ama geçen yüzlerce yıllık zaman diliminde diğer ırkları kendi din potasında eriten ve siyonizmle beraber kendi mankurt toplumunu oluşturan bir sistematikten bahsediyorum.
Ne bilimsel bilgiler ne de tarihi vesikalar Yahudi ırkından bahsetmez. Ne var ki Yahudilik biyolojik olarak ırk olmasa da davranış modeli olarak en kallavi ırkçı hareketlerden daha ifsat edici olmuştur.
Gündelik hayatta karşılığı olmayan bu bilgileri neden mi yazıyorum?
Geçen hafta işgal edilmiş topraklarda yasalaşan “Yahudi ulus devleti yasası”nı anlamamız için yazıyorum. Ortada ulus olmadığı halde yasalaşan şey “ulus devlet yasası” değildir, tahrif olmuş olsa da bir inancın farklı kavimlerden insanları nasıl birleştirdiğini anlayalım diye yazıyorum.
Şu an kendisine Yahudi denilen ama kan bağıyla Hazara Türkü olan, İtalyan olan, Alman, Rus, Zenci Falaşa olan insanların nasıl aynı inanç/ülkü etrafında toparlanabildiklerini anlayalım diye yazıyorum. Düşünün Almanlıklarından, İtalyan Kültüründen Afrikalı oluşlarından vazgeçmişler ve Filistinlilere (aslında hepimize) karşı nasıl da yekvücut olmuşlar?
Peki biz…
Biz ey Kürtler! Dinimiz bize kültüründen, ırkından vazgeç demediği halde biz Kur`an`ın en şerir düşman diye tanımladığı siyonizme karşı Filistin halkı ile ne kadar aynı potada eridik. İsrail bizim dostumuzdur diyen bir Kürt, gerçekten Kürt müdür yoksa Falaşa zencilerinin zihinsel Yahudileşme sürecindeki ilk evresinde midir?
Ve siz ey Sultan Abdulhamid Han`ın torunları! Bu din kültüründen, dilinden, örfünden vazgeç demediği halde ne oldu size ki aranızdan “Filistin meselesi Arapların meselesidir” diyenler çıkmaya başladı. Yoksa Hazara Türklerine özenenler mi türedi?
19. ve 20. Yüzyılda tahrif olmuş bir inancın etnolojik(ırki) olmasa da önce kendi ulusunu oluşturduğunu, sonra da gasp ettiği topraklarda devletleştiğini gördük. Bu yenilginin en büyük suçlusu Müslümanlardır.