Resulullah(sallallahu aleyhi vesellem)’in hayatına baktığımızda hayatının tümünün fetih anlayışı üzerine bina edildiğini görüyoruz. İslamiyet’in gelişinden önce güzel ahlâk ve güvenilirliği sebebiyle kendisini tanıyan ve muhatap olan herkesin gönlünü fethederdi. O yüzden Nübüvvetten önce “El Emin” vasfı, Kureyşliler tarafından kendisine verilmiştir. Vahyin gelişinden hemen sonra Kur’an ayetleri ile fertleri ve toplulukları İslam’a çağırarak fethe ilahi mesajla devam etmiştir.
Kur’an ahlakı ile yetiştirdiği çekirdek kadroda ve ilk Müslümanlarda öyle yüce ahlâk seciyeleri işlemiştir ki her biri dokundukları gönülleri, beldeleri ve şehirleri fethetmişlerdir. Hz. Musab’ın kısa sürede tebliğ ile İslam’ı her eve duyurması ve Medineleşmeye zemin hazırlaması gibi.
Resulullah (sallallahu aleyhi vesellem), Hudeybiye barış sürecinde çeşitli ülke yöneticilerine gönderdiği elçiler vasıtasıyla İslam’ın mesajını her tarafa duyurmayı başarmış ve fetihlerin köşe taşlarını döşemiştir. Gaza ve seriyeler ile Arabistan yarımadasında İslam, her tarafta en çok konuşulan din olmuş ve kabileler gruplar halinde İslam’a girmeye başlamıştır.
Dört halife dönemi ve sonraki süreçte Müslümanlar devletleştikçe güçlü oldukları ölçüde fetih gayesinden vazgeçmemiş ve İslam’ı yaymaya çalışmışlardır. Neticede kıtalar aşılmış İspanya’ya kadar İslam, yayılmaya devam etmiştir.
İslam’ın bu kadar hızlı yayılmasında üstün azim ve gayretin yanında İslami ahlakın mücessem vücut bulduğu şahsiyetlerin varlığı da elbette etkili olmuştur. Zaman ilerledikçe ve Müslümanlar İslam ahlakında uzaklaştıkça fetih ruhu sönükleşmiş, insanlar İslam’ın adaletinden ve nurundan mahrum kalmıştır. Özellikle Avrupa’nın teknolojik olarak ilerleyişi ve Osmanlı’nın çöküşüyle beraber Müslümanlar her alanda güç kaybetmiş ve kabuklarına çekilmiş, fetihler de tarihe karışmıştır.
Gafletin koyu karanlığında İslam’ın nurundan uzak kalan Müslümanlar bir birlik ve güçten mahrum oldukları gibi İslam’ın ahlaki güzelliğinden de uzaklaşarak Avrupaî hayatı taklit etmiş, İslam’ın ruhuna çok uzak düşmüştür. Dolayısıyla Avrupa teknoloji ve fenni ilimlerde ilerlerken ahlakî açıdan çökmüş ve insani değerlerini yitirmiş, sapkınlığın en karanlık çağını yaşamıştır.
Kur’an’ın nurunu fertlere ve kitlelere ulaştıran bazı İslamî hareketler azim ve gayretle çalışıyorsa da büyük ölçüde fetihlerle yapılan irşatlar kadar etkili olamamıştır. Avrupa’da alttan alta İslamlaşmanın yayıldığını fark eden İslam düşmanları, kendilerinin kurduğu proje gruplar ile İslam’ı kötü göstermeye çalışmış ve İslam eşittir terörizm olarak İslami anlayışı manipüle etmiş, insanları İslam’dan korkutmuşlardır.
İslam şeriatını tam olarak uygulayan bir devletin olmayışı ve Müslümanlardaki İslam ahlakının zafiyeti, Avrupa’daki İslamî ilerleyişin hızını sekteye uğratan etmenlerdir. 7 Ekim 2023 tarihinde Aksa Tufanı ve akabinde İsrail ve Amerika’nın vahşi saldırılarına karşı Gazze ve Filistin halkının şu ana kadar bilinmeyen efsanevi ve aslında hakiki Müslümanca duruşunu bir anda tüm dünyaya göstererek özellikle Avrupa’da infiale sebep olmuştur.
Gazze adeta İslami fethin dünyaya yayıldığı pencere olmuştur. Teslimiyet, temsiliyet, sabır, şükür, kahramanlık ve imani birçok erdemi, Gazze bir öğretmen olarak dünyaya öğretmiştir. İslam’ın fetih kapısı, Gazze üzerinden uzun zaman sonra açıldı. Artık önü alınmaz bir yayılma hızıyla tüm dünyaya İslam’ı öğretiyor ve tüm tabular yıkılarak barbar, terörist, gerici ve vahşilerin kimler olduğunu göstererek İslam’ın özlenen ve hasreti çekilen medeniyetin ta kendisi olduğunu göstermeye devam ediyor.
“Allah’ın yardımı ve fethi geldiğinde insanların bölük bölük İslam’a girdiğini gördüğünde Allah’a hamd ile tesbih et ve bağışlanma dile.”(Nasr Suresi)