Allah'a yaklaşmanın birçok yolu vardır. O(c.c) kulunu çok seven “Vedud"olduğu için bir çok vesile ile kulunu affetmek, onu Rahmetine dahil etmek ister. İbadetler, salih ameller, zikir ve tefekkür gibi akla ilk gelen Allah'a yakınlaşma vesilelerinden bir tane de vardır ki bence birçoğumuz bu önemli yakınlaşma yolunu ıskalıyor, gafil kalıyoruz. Allah'ın sevgisini kazanmak ve O’na yaklaşmak hepimizin en büyük arzusudur şüphesiz. Ama Allah'ı memnun etmenin yolu olarak sadece namaz ve zikri bilmemiz Allah'ı tam olarak tanıyamadığımızı gösterir. Bugünkü Müslümanlar olarak ahlak ve güven sorunumuz varsa, insanlar adalet ve hakkaniyet noktasında bizden yana dert yanıyorsa ortada büyük bir sıkıntı var demektir. Bundan daha büyük bir sıkıntı ise hata ve haksızlıklarımızı temizlemenin ve insanlar nezdinde kendimizi aklamanın yolu olarak zikir ve ibadetlerimizi bir silah gibi kullanıyor olmamızdır. Güvenini zedelediğimiz ve hakkını yediğimiz insanların  gözüne ibadetlerimizi sokmamız sahtekarlıktan ve kendini kandırmaktan başka nedir ki? İçimizi kanatan bu mevzu öylesine bir kangrene dönüşmüştür ki kolay kolay kaşıyamıyoruz bile. İşyerinde patronuzdur(Haccı, namazı, Kur’an’ı tam) ama geride işçiler yaka silkeliyor, hakkının yenildiğini, mesaisinin kesildiğini, tazminatının verilmediğini şikayet ediyorsa ama biz hala kulaklarımızı tıkayıp hayır kurumlarına  verdiğimiz üç beş bağış ve farz olan zekatımızı vermekle avunuyorsak yanılgı içindeyiz demektir. Bir ailede abla, abi ya da aile büyüğüyüzdür ama tüm aile adaletsizliğimizden, haksızlıklarımızdan veya ilgisizliğimizden ve sorunlu kişiliğimizden dert yanıyordur. Binada, mahallede, komşularımız rahatsız edici tavırlarımızdan bıkmışsa, arkadaşlarımız bize zor katlanıyorsa, çocuklarımız biz evde yokken huzur buluyorsa, adeta çıkmamız için dua ediyorsa sorun büyük demektir. Hangi konum ve mevkide olursak olalım sorun çıkartan ve Allah'ın razı olmadığı kişilik ve karakterdeysek; Allah öncelikle bu tavırlarımız üzerinden kulluğumuzu değerlendirecektir. Bu öyle büyük bir mevzudur ki şayet hakkıyla bilmiş olsak, ibadet olarak öncelikle insanların kırık gönüllerini imar etmek, ihtiyaçlarını gidermek ve faydalı bir insan olmak için gece gündüz didinirdik. Hem kişinin ibadeti Rabbi ile kendi arasındadır ve istediği kadar taatini ziyadeleştirebilir. Hatta niyetine göre Allah ona yapmadığı ibadet sevaplarını da verebilir. Ama insanların gönlünü kıran, haksızlık yapan, aldatan, sürekli kendini haklı çıkartan, güven vermeyen, sözüne itimat edilmeyen, uyumsuz, kibirli, asla ihtiyaçları gidermeyen biri olduğu için sevilmeyen bir kişiyi halini düzeltmedikçe Allah ta onu affetmez.

Allah aşkına kendimizi bilmeye başladığımız büluğ çağından bu yaşımıza kadar etrafımızdaki insanların bizim hakkımızdaki yargı ve değerlendirmelerini hiç merak ediyor ve umursuyor muyuz? Acaba ben hangi vasıflarımla biliniyorum? Adım anılınca insanların aklına ilk hangi özelliğim geliyor. Ailemizden başlayarak akraba, arkadaş ve çevremiz bizi hangi özelliklerimizle biliyor? Yanımızda susup tebessüm eden insanlar biz yokken ne düşünüyor. İyi ya da kötü tanımlarında benim etkim ne kadardır? Yoksa amaaan boş ver kim ne derse umurumda değil mi diyeceğiz? Peki Resulullah(s.a.v)’in Nübüvvet öncesi bile en güvenilen ve en çok yardıma koşan kişi olduğunu bilmiyor muyuz? Güzel ahlakı tamamlayan olması bir anlam ifade etmiyor mu bizim için? Adımız anılınca insanlar; şu kişiyi boş verin ya o hiçbir derde deva olmaz ancak yüktür, sorun çözmez ancak sorun çıkartır. Elinden bir hayır çıkmaz, boş ve havalı konuşur, sözü ve özü bir değildir, menfaatçidir, cimridir, akrabayı gözetmez, faydası kimseye dokunmaz, hep başkalarından yer, kibirlidir, ağzı bozuktur...vb. Bu kötü vasıflar bir değil birçok kişiden duyuluyorsa bizde gerçekten de büyük sıkıntı var demektir. Allah'ın kendine yakın seçtiği kullar öncelikle bu kötü vasıfları terk edenlerdir. Yoksa elinde tesbih o zikir halkası bu sohbet halkası  gezsek, adımız hocaya çıksa da insanlar bizden dert yanıyorsa kulluk kalitemiz düşük demektir. "Sizin en hayırlı olanınız insanlara en faydalı olanınızdır” buyuruyor Allah Resulü. Biz hangi yönümüzle fayda veriyoruz insanlara? Anne-baba başta olmak üzere evlatlarımız, eşimiz, çocuklarımız, kardeşlerimiz bizden memnunsa, dertler ve ihtiyaçları noktasında ilgili isek, eş-dost, akraba ve komşuların her daim ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyorsak,soruların halline çalışıyorsak, fedakar ve cömertsek, sözümüze sadıksak, fitneden uzak duruyorsak... Bilelim ki Allah bizden razıdır. Evliyalık ve ermişlik faydalı olmak ve kendinden vermededir. Yoksa asalak geçinmek değildir. Bulunduğumuz ortamlarda hep alıcı olmak yerine maddi ve manevi sarf etmek erdemdir.

Ölüyü defnederken sorarlar etraftakilere: Merhumu nasıl bilirdiniz? Diye. Şimdi öldüğümüzü farz ederek sorsak en başta ailemiz bizi nasıl biliyor? Evet kulluğumuzu doğrultmak istiyorsak insanlarda bıraktığımız imajı düzeltmekle işe başlayalım. İmaj düzeltmek insanlara kızıp beni neden böyle tanımlıyorsunuz? Neden yaptıklarımı kınıyorsunuz? Demekle de olmaz ve kötülüklerimiz de unutulmaz. Böyle yapmakla onların bizden çekinmelerine ve ikiyüzlü davranmalarına neden oluruz. Susarlar ama içten içe ah çekerler ki bu ahlar hayatımızdaki ohların bitmesi demektir. Bir ömür azap ve sıkıntılı ruh hali içinde debelenir dururuz. En huzurlu insan vicdanı rahat olandır. O halde ey Allah'a yaklaşmak isteyen ama yolu yanlış bilen cahil nefsim! Öncelikle insanlara faydalı bir kişi ol. Sorunlara çare ol, ihtiyaçları gider, hayır işlerinde yarış. Bunları yapar ve şiar edinirsen yolun doğrudan rıza-ı ilahidir biiznillah...