İnsanın bir özelliği de unutkanlığıdır. Nitekim insan kelimesinin kökü nisyandan gelir, nisyan ise unutkanlıktır. Yani aslında çok iyi bildiği, yaşayıp tecrübe ettiği şeyleri bile unutabilir. Mesela daha ruhlar aleminde verdiği sözü (kalu bela) ve yaradanı tasdik ettiğini unutur fakat fıtrat kodlarıyla tanışır tanışmaz hatırlayıverir. Bunun gibi dirilmeyi, haşri, hesabı ve akıbeti öğrenir, bilir ve inanır.

Peki inanç noktasında gelmiş bir bilgi de unutulur mu? Yaşadığımız hayat serüveninde unutmanın her durum için mümkün olduğunu görüyoruz. Gaflet dediğimiz bu unutkanlık ve dalgınlık hali kişinin hayatını Allah'ın razı olduğu olduğu ölçülere bağlılığı zayıfladıkça artar. Hayatının merkezinde  Allah’ın emir ve yasakları canlı tutuldukça ayık olma hali (gönül ayıklığı) de artar. Unutma ve gaflet hali arttıkça kişinin günaha ve yanlışlara, yanlış algılara saplandığı görülür. Özellikle hayatın en büyük gerçeklerinden biri olan ölüm gerçeği de hep unutulur ve hayatın dışına itilmeye çalışılır. Herkes öleceğini bilir fakat onu çok az hatırlar. Ecel dediğimiz belirlenmiş sürenin önceden Allah tarafından tesbit edildiğini bildiğimiz halde her ölenin ölüm sebebine takılır kalırız. Ölümü bazı olaylara, afetlere, kazalara, hastalıklara bağlarız. Sanki o olaylar yaşanmasa ölüm bize gelmeyecekmiş gibi bir yanılgıya kapılırız. Bu da gaflete düşürür bizi. Biz afet ve belalara maruz kalmasak ve çok sağlıklı olsak bile belirlenen saat geldi mi öleceğiz. İşte bu hakikati ıskalıyoruz her seferinde. “Önceden belirlenmiş bir yazgıya göre Allah izin vermedikçe hiç kimsenin ölmesi mümkün değildir.” (Âli İmran/145) Yüce Allah bu takdir edilmiş süreye (ecel) dikkatimizi çekiyor. Şunu hiç unutmamalı ki ölüm her an bizi bulabilir. Her nefes, her saniye sayılıdır ve hızla geçiyor. Her uyku son uykumuz olabilir. Her uyanış ve her yeni gün son günümüz olabilir. Bu önümüzdeki fırsat son fırsatımız olabilir. “O Allah, sizi geceleyin ölü gibi uyutuyor. Gündüzleyin ne yaptığınızı biliyor. Sonra sizi belirlenmiş ecelin tamamlanması için sabah vaktinde uyandırarak yeniden diriltiyor. En sonunda dönüşünüz O’na olacak, O da size yaptıklarınızı haber verecektir.” (Enam/ 60) Yüce Allah bizim için bir süre belirlemiş ve bu süre de ameller için yegane semayedir. Bu sermaye (zaman) ise bunu nasıl değerlendirip en büyük ve biricik gaye olan rıza-ı ilahiye nasıl ulaşabilirim? Hatalarımdan dönmem ve tövbe etmem için belki sayılı son nefesim ise boş şeylere heba etmek yerine halimi düzeltmeye niyet ve gayret etmeliyim demeli kişi. Sonra ile başlayan erteleme ahlakını terk etmenin ve uyanmanın yegane yolu son anı yaşıyor ve tepemizde Azrail (a.s) bekliyor gibi yaşamaktır. Zira gerçekten de bu fırsatımız, son kelimemiz, son yazımız ve nihayetinde son kulluk fırsatımız olabilir. Ya bu son fırsatsa?