Her geçen gün daha fazla bozulan dünya düzeni, artan zulümler, haksız kazançlar, hoplayıp zıplayan ekonomi piyasası, dönen kapitalist çark ve bu çarkın dişleri arasında sıkışıp ezilen mazlumlar, zayıflar, dar gelirliler, küçük maliyetle iş yapan esnaflar. Adeta hayat hakkı tanınmayan yoksulların cebindeki son kuruşu dahi almaya kararlı sistem ve bu sistemin kurucuları, baronları... Yükselen dolar ve ürün fiyatlarıyla birlikte arşa kadar yükselen yoksulun feryadı. Dünya ve ülkenin genel mali tablosu böyle seyrederken, sosyal ve insani ilişkilerde fertlerin birbiriyle olan münasebetlerinde de ciddi bir maddecilik en korkutucu boyutuyla zihinleri ve tüm yaşantıyı işgal etmiş durumda. En üst yönetime kızıp bağıran insanlar ellerinin altındaki en yakınlarını ezip sömürmekten geri durmuyor maalesef.
Bencillik, menfaatçilik, dünyaya aşırı değer verme, hırs ve cimriliğin insanların iliklerine kadar işlediği şu zamanda “Nasıl yaşarsanız öyle yönetilirsiniz" hadis-i şerifinin tezahürünü yaşıyoruz adeta. Kapitalizmin parayı ilahlaştırdığı, sermayeye ibadeti esas aldığı bu kokuşmuş düzende kokuşmuşluk birçok insanın zihinlerine de bulaşmıştır ne yazık ki. Bu bozuk düzenin ürünü olan materyalist kafalı, bencil, hırslı, cimri, biriktirme arzusu tüm benliğini kaplamış ve helal-haram, haklı-haksız gözetmeden sürekli biriktirme ve arttırma refleksiyle tüm insani ve İslami erdemlerini kaybederek en ufak bir yardımı ve ikramı bile çok görecek, neredeyse anne ve babalarına yaptıkları iyiliği bile başa kakabilecek, sinekten yağ çıkarma seviyesine düşecek, misafirine bile fatura çıkartacak ve misafirinden kar elde etmeyi isteyecek kadar zavallı, ucube ve komik bir yaratığa dönüşebiliyor insan. Kaz gelecek yere tavuk verir ancak. Hatta önce kazı alır sonra tavuğu verir. İnce ince hesaplar yapar, kılı kırk yarar. Kafasında daima tilkilikler kurar. Etrafındaki herkes onun sermayesine katkı sağladığı müddetçe değerlidir ve değer görür. Kazanç sağlamayı bıraktığı anda yüzüne bile bakılmaya değer değildir. Sürekli menfaat çarkını kendine doğru çevirir. Paylaşma ve bölüşme yoktur. Bin kere toplasa kendine bir tane vermez en yakınına bile. Menfaati bittiğinde sömürdüğü insanlara teşekkür etmek şöyle dursun, kızıp laf bile söyler.
Yeni insan modelimiz böyleyken, gelirdeki adaletsizliği, toplumdaki muhtaç insanların çokluğunu sadece yönetime bağlamak akıl kârı değildir. Böyle hastalıklı ahlaka sahip kişilerden müteşekkil bir toplumun ıslah ve refahı çok zordur. Zira bozuk düzenleri ayakta tutan, en alt tabanından en üst tabakasına kadar toplumun hepsidir. Eğer fertler birbirine merhamet etmezse yöneticilerin merhamet etmesini beklemek boşunadır. Bu maddecilik ve bencilliğin tek bir tedavisi vardır ki; o da ahiret inancının güçlendirilmesi, dünya ve dünya nimetlerinin fani olduğunun bilincini insanlara aşılamaktan geçer. Ne zaman ki ölüm hakikatini az anar ve dünyayı çokça dert eder olduk; işte ipin ucu orada koptu.
Kişi bilmeli ki şu dünya ve içindeki tüm nimetlerin Halık’ı, mutlak mülkün sahibi Allah’tır. Ve bu dünyalıklar yok olmaya ve zeval bulmaya mahkumdur. İnsan ölümlü olduğundan her an o nimetleri bırakıp gidebileceğini unutmamalıdır. Fani olan nimetler için ebedi nimetleri feda etmek divaneliktir. Üç beş kuruşu hangi akıllı sonsuz sermayeye değişir? Hem hırslı, bencil ve cimri kişi bilmeli ki biriktirdiği her kuruşta fukara ve muhtaçların ve ona emek verenlerin hakkı vardır. Kendisi cebini şişirirken insanlar ve emek verenler avucunu yalıyorsa ve emeklerinin hakkını ondan alamıyorsa onun hesabını muhakkak Allah’a vereceğini unutmamalıdır. Hesap sorucu ve tartıp süzenlerin en hayırlısı Allah’tır. Namazının ve ibadetlerinin kabulü, kaza ve belaların defi, belki mazlumların ahından sakınmakla mümkün olur.
Bu bahsettiğimiz hastalıklar toplumda iyileştirilmedikçe düzeni değiştirme bir hayal olarak kalır. Bu kapitalist düzen her geçen gün insanları ve toplumları felakete sürüklemeye devam eder. Sivrisinekten kurtulmak istiyorsak öncelikle bataklığı kurutmamız lazım. Aksi halde yüzümüzü kaşıyıp tokatlar dururuz.