“Biz emaneti göklere, yer küreye ve dağlara teklif ettik. Ama onlar bunu yüklenmek istemediler, ondan korktular ve onu insan yüklendi. Kuşkusuz insan çok zalim ve çok cahildir.” (Ahzab) Yüce Rabbimizin ferman buyurduğu bu ayeti kerime; emanetin ehemmiyeti ve insanoğlunun mahiyeti hakkında bizim için o denli büyük bir işarettir ki; şayet bu ayeti hakkıyla kavrayabilirsek, kanımca bu gün yaşanan haksızlık, zulüm, zorbalık, adaletsizlik, hıyanet ve daha pek çok toplumsal felakete sebep olan kötü hasletlerin kaynağının ne olduğunun bilincine varmış olacağız.

   Emanet; aslında bireyin sahip olduğu her bir şeydir. Ve bu sahip olunan değerlerin korunması emanete sahip çıkmakken, bu değerlerin yerinde kullanılmaması ve korunmaması emanetin korunamamasıdır.

Resulullah (s.a.v) bu konuda şöyle buyurmaktadır “Emanet kaybedilince kıyameti bekleyin" deyince sahabeler sormuşlar: “Emanet nasıl kaybolur? Diye. Resulullah (s.a.v) de: “İşler ehil olmayana teslim edilince” diye cevap vermiş.

Yine Allah Resulü (s.a.v), münafıklığın üç alametinden biri olarak emanete sahip çıkmamayı zikretmiştir. O’nun (s.a.v) henüz peygamber olmadan önce bile lakabı El- Emindi. O, güvenilirdi ve emanete sahip çıkardı. Medine’ye hicret esnasında canına kasteden müşriklerin emanetini teslim etmek üzere Hz. Ali’yi yerine bırakması emanetin önemi ve Peygamberimiz(s.a.v)’in bu konuya ne kadar değer verdiğini gösteren örneklerdendir.

Şüphesiz O’nun pak yaşantısı sayısız emaneti koruma örnekleriyle doludur. O (s.a.v) hem Allah'ın hem de insanların emanetlerini canından daha çok korumuş ve yetiştirdiği güzide ashabı da aynen O’nun yolunda ilerlemiş; Resulullah’tan aldıkları emanet sancağına dört elle sarılmış, dünyanın dört bir yanına giderek emaneti ulaştırmışlardır. Bu kadar kısa sürede İslam’ın yeryüzüne yayılması şüphesiz o dönemde Müslümanların gerçekten emanete sahip çıktıklarının en büyük göstergesidir.

En başta canlarının  emanet olduğunun bilincinde olarak hayatı, zamanı ve tüm imkanları yerli yerinde kullanmış can emanetine sahip çıkmışlar.

Bu gün kara ve denizlerin ifsad olmasının altındaki en büyük sebep; Allah'ın emaneti olan yeryüzünün emanet bilincinden yoksun kişilerin eline geçmesinden kaynaklanıyor.

Allah'ın emanetinin gerçek sahipleri olan Müslümanların da maalesef yeterince emanet bilincine sahip olduğu söylenemez.

Bu gün bu kadar savrulmuşluk, başarısızlık ve iktidarda olamamanın altında yatan bir tane ve belki de en önemli sorundur emanet anlayışından yoksunluk. İşlerin bir türlü rayına oturmaması, verilen görevlerin tam yapılmaması, vazifelerin savsaklanıp ertelenmesi, zamanlama konusundaki ciddiyetsizlik ve geç kalma ahlakı, bahane üretme, kendi üzerine aldığı görevi bir başkasının insafına bırakma, rehavet ve aşırı rahatlık, başarısızlıkları üzerine almama ve başkalarını suçlama, kendini bu davanın sahibi gibi görüp hiç bir şey yapmama ya da yaptıklarını çok görme gibi gerçekten başarısızlığın sebebi olan şeylerin altında yatan şey yine emanet anlayışımızın bozulup pörsümesinden kaynaklanıyor.

Bize verilen zamanı, imkanları ve tüm nimetleri canımızın istediği gibi harcayamayacağımızı bileceğiz. Kulluk vazifesinin idrakinde olup bu vazifenin ifası için neler yaptığımızı her an nefsimizi hesaba çekerek sorgulayacağız. Evet, Allah bizi sorgulamadan biz sorgulayacağız ki; o çetin sorgudan alın aklığı ile çıkabilelim. Ertelediğimiz, başkasına bıraktığımız ya da yapmadığımız ne varsa yükü sadece bizim boynumuzadır.

Vazifesini tam yapan, görev ve sorumluluk anlayışını kuşanan, sözünü ve emanetini canı ve namusu gibi koruyan, kendisine teslim edilen her ne ise onu korumak için gerekirse uyumayan, ne işle meşgulse onu en güzel şekilde inancına yaraşır biçimde yerine getiren, tembellik yapmayan, çalışkan ve azimli, disiplinli ve heyecanı diri bir nesildir arzu edilen.

Başarı ve muzafferiyet, ilerleme ve galibiyet böyle bir nesille olabilir ancak. Fert fert, büyük küçük, kadın erkek hepimizin ilk ve en büyük dersi emanet anlayışının oluşturulması olmalıdır.

Var olan başarılar ve ayakta kalan değerlerimiz bu gün emanet bilinci iliklerine kadar işlemiş, uyku uyuyamayan, rahat namına bir şey bilmeyen az sayıdaki fedakar insanların sayesindedir.

İşte bu emanet anlayışıyla yoğrulmuş insanların sayısını arttırmak en büyük toplumsal mühendisliktir.