İman insana potansiyel bir enerji verir. Bu enerji, insanı sürekli hareket, değişim, gelişim, yenilenme ve akıcı bir ruh haline büründürür. İmanlı kişi sayı olarak hiçbir zaman tek kalmaz, sürekli katlanarak değer kazanır. İman kazanımlar bütünüdür. Değer kaybetmek yoktur.

O halde boş kalınca hemen yorul ve ancak Rabbine yönel” (İnşirah, 7-8). Boş durmak yoktur iman sözlüğünde. Durgunluk ve durağanlığa yer yoktur. Tefekkür anında ve dua ederken hareketsiz olan sadece bedendir. Ruh arştan ferşe, tüm kâinatı gezer temaşa ve tahkik eder. İman sahibinin hayali bile amele dönüştürme çizelgesidir.

Ümit doludur imanlı, en kötü anlarda bile yeise yer yoktur. Zira ümitsizlik ve yeis, durgunluk ve hayattan yoksunluktur. İman can ve ruh kaynağıdır. O pınardan içenler, ebedi ölmezler zira. “Ölen hayvan imiş aşıklar ölmez" diye ruhun hareketine işaret ediyor Yunus Emre. Ebed kaynağından fışkırmış pınardır ruh. Set kabul etmez. Kokuşmuşluğun zerresine rastlanmaz iman bahçesinde. Her şey taze, her şey hoş kokulu ve cana can katar. Atalet denen meşum hastalık uğrayamaz iman şehrine. Muhafızları; gayret ve çaba yakalayıp derdest ediverir o hastalığı. Ve imana sahip olan dönüp durmaz kendi ekseninde.

Hayatında olumlu olan her şey ileriye doğru seyir halindedir. Seyri hep kemale doğrudur. Son nefese kadar kemale doğru koşar da koşar. Oldum demez asla. Meyvesi can kuşu uçana kadar tatlanmaya ve olgunlaşmaya devam eder. Olgunlaşıp pişince toprağa düşer tohum misali, neşvu nema bulur başka tenlerde, can olur, hayat verir ölü ruhlara. Kararsız ve serseri kurşun değildir imanlı kişi.

Oku gerilmiş, hedefi seçilmiş, nişan almıştır. Tetiktedir daima. Her anı fırsat, her dakikayı ganimet bilir. “Üretmeyen cebinden yer" kaidesinin bilincinde olarak asla sermaye tüketicisi değildir. Arttırır ahiret azığını. Ve daima şeytani tuzaklara karşı uyanıktır. Babasının, dedesinin ve bir başkasının amellerinin kendisini kurtarmayacağını bilir. On yıl önce ya da gençken, eskiden, çok önceleri yapılmış amellerin avuntusuna kapılmaz asla. Şimdiki zamana, bulunduğu ana mercek tutar. Hayatı üç gün bilir: Dün, bugün ve yarın. O; bu günün insanıdır. Dünde ve yarında yapılan ve yapılacaklar hayalde ve hatıradadır. Şimdi ise yaşanandır. Hem iman hem tembellik asla bir arada bulunamaz. Biri gelir kovar ötekini. Mahmur ve baygın, yılgın ve durgun bakmaz hayata. Ümitsizlik ve hareketsizliktir düşmanlar.

Ve imanlı insan aksiyon sahibidir. Dinamik ve enerjiktir. Dingin ruh yapısı, can üfler çağlara. Bu güne ve yarına dair söyleyecek sözleri hep vardır. Hayatın her sahasında ayak izi, her dalda birikimi vardır. “Ben bundan anlamam" sözü yoktur imanlı insanın lisanında. Fikir dünyası kaynayan bir volkandır. Değişim ve ıslah projeleri kaynar durur zihninde. Yenilikçi ve yepyeni bir dünya düzenini imanlı projelerle buluşturma hayallerini kurar.

Ve kafa yorar bozmak için tüm bozuk düzenleri. İman öyle bir güç verir ki; en cılız bedenlere bir kahraman ve cengâver dirayeti verir. “Hakiki imana sahip olan kâinata meydan okuyabilir” (S. Nursi) sırrınca tek başına tüm dünyayı değiştirebilecek bir potansiyel enerjinin çekirdeğini barındırır hakiki Müslüman.

Bunun farkına varan imansızlar o yüzden korkarlar Müslümanlardan. O yüzden tek bir imanlı kalmasın diye çalışır şeytanlar. Oysa Allah nurunun tamamlayıcısıdır. Ve o nur girdiği her kalbe iman ve mukavemet gücü verir. İman gerçekten yerleşince bir kalbe, inkılabın ateşi işte orada yanmaya başlar. O halde hakiki imanı elde etmeye gayret etmeli her Müslüman.

Ta ki nur karanlığa galebe çalsın ve kutlu şafaklar görünsün...