Nedir hayat? Diye sorarız çoğu zaman kendimize. Aslında hep bir arayış değil midir hayat? Kimimiz hayallerini, kimimiz geçmişini arar durur bir ömür boyu. Gah koşarak, gah yürüyerek gah sürünerek sürdürürüz arayış serüvenimizi. Hayatın gürültü ve görüntü kirlilikleri içerisinde; bembeyaz ve duru, sakin ve huzurlu bir kış gününde süzülen kar taneciklerinin ahenk içinde süzülüşü gibi düşmek isteriz hayatın en huzurlu yaprağına.

Ve vazgeçmemektir hayat. Tükenesiye, bitesiye kadar çaba sarf etmektir engin ufukların maviliğinde. Ama bulmak adına yitirdiklerimizi, yılmadan aramaya devam etmektir hayat. Güneş misali her sabah yeryüzünü bıkmadan ışıtarak aydınlatması gibi dağıtmaktır en köhne karanlıkları. Savurmaktır zulmetin her zerresini.

İnsan arar, aramak hayatın en büyük gerçeklerindendir. Arıyorsan varsın. Aramak hayatın şah damarı gibi; o atıyorsa hayat vardır. Yaşamın kulvarları arasında bazen el yordamıyla insan olmanın ne demek olduğunu aramaktır. Nedeni ve ne içini sorgulamak ve labirentleri geçmektir hayat. Kendi iç sesini, vicdanının kıpırtısını, öz duygularını aramak için gözlerini kapatıp saatlerce benliğine seslenmektir. Hey kimse yok mu? Neredesin ey öz benliğim? Sorularına muhatap aramaktır geceler boyu.

En çok aradığımız şeylerdendir; rahat ve huzur. Bulmak için kaf dağına sefere çıkmayı göze alır, sarp yokuşları tırmanırız da boşa çabalarız yaşam boyu. En yakınımızdadır çoğunlukla, uzaklarda aradıklarımız. Taa uzaklara diktiğimiz gözlerimiz hemen önümüzden geçen bir çocuğun masum gözlerindeki huzuru neden görmez ki? Ya da bir hayvancağızın soğuktan büzülmüş başına sıcak bir dokunuş ve bir garibin gönlüne dokunmak adına samimi bir el uzatış...O an binlerce huzur damlasının bir okyanusa dönerek kalp ve ruh alemimize aktığını hissederiz.

Neydi sahi aradıklarımız? Bulup da yitirdiklerimiz? Ya sahip olup da fark bile edemediklerimiz. Hırsımıza, egomuza hasedimize, umursamamalarımıza kurban ettiklerimiz. Tükenmez emeklerimiz miydi aradığımız? Mezarlarda yatan hemcinslerimiz en büyük vaazı verirken sessizce, kulak vermeden dört nala koştuk, koşuyoruz ecelimizin kucağına doğru.

Yaşıyoruz çünkü arıyoruz. Arıyoruz çünkü arayış biterse duracak zamanın ibresi. Herkes arar, aslolan ne aradığını bilmektir. Yoksa yelken açmak  ne fayda verir rotasız gemiye. Eğer sonsuzluk diyarına değilse bu yolculuk; sonu kaybolmaktır engin denizlerde. Niceleri aramak için yola koyuldu ama bulanlar ne de azdı yitirdiğini.Kişinin çıkacağı hiç bir yolculuk kendi içine yaptığı yolculuk kadar uzun değildir. Çünkü ilk talimgahı kendi içindedir kişinin.

Ne kadar doğru söylemiştir Yunus Emre: ”İlim ilim demektir ilim kendin bilmektir. Sen kendini bilmezsen ya nice okumaktır”. Başarabilsek bu iç yolculuğu, en ince hakikatlerin sırrına erebileceğiz belki de.” Kendini bilen Rabbini bilir” demiş büyüklerimiz. Her şey oradadır. İçimizdedir mana ve ahenk. Ulaşabilsek o mana denen kaynağımıza, duyarlılık adına tüm hissiyatımızı açabilsek, insan olduğumuzun farkına varabileceğiz. Gel gör ki çoğumuz iç sesimize, yüreğimizin feryadına, ruhumuzun sızlayışına kulak tıkar, duymazdan geliriz. Telaşlarımızın, yoğunluklarımızın ve hazlarımızın peşinden koşturur dururuz. Ardı arkası gelmeyen ihtiyaçlarımız, doymayan midelerimiz hep daha fazlasını ister durur bizden.

Belki de arayışımızın istikrarı ve yeni bir başlangıcı adına “HİCRET" niyetiyle her birimiz sefere çıkmalıyız. İçimizde kalabalığa ve kalıplaşmışlığa dair ne varsa terk etmek, sükûnet ve huzurun membaına doğru bu yolculuk, medeniyet diyarına “MEDİNELERE" kapı açacaktır. Yürek HİRAMIZDA demlenen ruhumuzun yolculuğu MEDİNE yolu üzerindeki SEVR’DE son defa konaklayacak sıdk ve emaneti bir kez daha iliklerine kadar işleyecek, öylece yürek devletine adım atacaktır. Bu sıdk ve fedakârlık olmalı ki; yardım ve inayete erebilelim.

O zaman ikinin üçüncüsü olan Rabbimiz ebedi sükuneti yüreklerimize serpecek, davamıza yönelen tehditleri bir örümceğin ağı ile bile olsa bertaraf edecektir. Düşmanlarımızı bakar körler edecek, cok güvendikleri güçlerinin ayaklarını hakikat toprağına saplayacak ve yolculuk hayr ile tamamlanacaktır.Var mıyız o kutlu sefere ve kutlu vuslatlara doğru gitmeye. Yolcu hakka yürüyünce Ensar yürekli müminler hep coşkuyla bizi bekleyecektir. Bizim gelişimiz o kutlu İslam şafağının habercisi olacaktır. ”Ay doğdu üzerimize veda tepelerinden, şükür gerektir bizlere Allah'a davetinde...” Ne mutlu yolu ve yolcusu kutlu olan bu sefere ram olanlara.