Ömür takvimimizin yapraklarından biri daha koparılıp hesap gününe bir adım daha yaklaşılırken, henüz o çetin hesaba çekilmeden önce nefsimizi bir muhasebe ve murakabeden geçirmemiz kalan ömrümüzün selameti için hayati önem taşıyor. Kâr ve zararın, doğru ve yanlışın, imar ve ifsadın hesabını yapma ve sorgulama, dengeli bir yaşam için hesap kitap yapmaktır muhasebe.

Kiminin hüzün kiminin keder ve yoklukla dolu geçirdiği, kiminin sahte ve geçici zevklerle heba ettiği bir zaman dilimiydi geride kalan. Her birimiz kendi yaşam penceresinden kendine has ölçülerle baktığından herkese farklı gelecektir hayat. Zaman trenimiz keskin ve kavisli şartların raylarından geçmiş, belki birçoğumuz bu yolculuğu tamamlayamadan en yakın durakta inmek zorunda kalmış, bazımız imtihan tünellerinden bir daha çıkamamıştır. İyisiyle kötüsüyle 2020 yılına ait zaman treninin yolculuğunu tamamlayabilmiş olanlar bir çok olaya tanık olmuş, bir çok badireler atlatmış, nicelerimiz sevdiklerini yitirmiş, bazısı da emellerine kavuşmuş, kimi hayallerini gerçekleştirmiş olarak tamamladı yolculuğunu.

Ne kazandık? Ne kaybettik? Sorusunu sadece yıl biterken sormamak lazım kanımca. Sadece bir yılın bitiminde daha kapsamlı bir muhasebe yapma ihtiyacı hissediyor insan.

Teknoloji ve bilim çağı denilen ve ışık hızıyla değişime uğrayan bir çağa denk gelen ömrümüz de, adeta o hızla ilerleyip dönen zaman çarkının dişleri arasında son sürat sürüklenip baş döndürücü bir hızla değişime uğruyor. Neredeyse  günlük, hatta saatlik ve dakikalık değişen dünya ve ülke gündemine ayak uydurmakta zorlanıyor, zaman zaman donup kalıyoruz. Eskilerde 30-50 yılda değişen kuşak atlaması artık yıllık olarak atlıyor, kuşaklar birbirine yabancı kalıyor, değişim hızına yetişemiyor.

İnsanı insan yapan, huzur ve sekinet veren, silkeleyip kendine getiren ne kadar değer varsa gün geçtikçe bu değişim çarkının arasında ezilip yok oluyor günden güne. Teknolojik ilerleme ve bilimde yapılan buluşlar özellikle genç kuşağı hayran bırakmakta, adeta büyüsüne kapılmaktadırlar. Bu açıdan kendilerini şanslı, medeni ve kazançlı görmektedirler. Öte yandan tefekkür ile birlikte yavaşlama ve kendine gelme, birçok insan için sıkıcı ve boş bir şey olarak görülmektedir. Sürekli değişen gündem, değişen ihtiyaçlar, gelişen aletler, yeni buluş ve keşifler ile sarhoş olmuşlar adeta. Telefon ve televizyon ekranlarının hızla değişimi ile birlikte beyinler hıza alışmakta, yavaş ve sabır gerektiren her şey sıkıcı ve bunaltıcı gelmektedir. Her şeyin bu kadar hızlı değişmesi bir açıdan kaliteden de yoksun bırakıyor hayatımızı. En başta insan için olması gereken her şey tam aksine insanın esir olduğu, zihinlerin köleleştiği bir olgu haline geliyor. Her şey kısır bir döngü içerisinde bu kadar hızlı değişirken bir taraftan da “mana,” “maddeye" kurban ediliyor. Anlam denen olgu hayattan çıkarılınca her şey ruhsuz, cansız, renksiz ve tatsız oluyor. Estetik ve zarafet, letafet, hikmet ve mananın o ulvî ve tarifsiz denizi, sadece denizden bir damlaya feda ediliyor. Ruhumuzu sonsuz vadilerde gezdiren, gönül dünyamızı ebedilik aleminde yüzdüren, her zerresi binlerce nurlu manaya karşılık gelen hikmet pınarımız, türlü sûni ve yapay kelamlarla adeta kurutulmaktadır. Her hareketin, hatta duruşun zarif bir tabiri olan, hayatımıza nice güzellikler katan, letafet denen o tatlı meyvemizin içine “bayağılık” kurdu girmiş gibi çürümeye yüz tutmuş durumda. Duygu ve düşüncelerimizi ifade etmek için kullandığımız kelimelerimizin anlam ufku daralmaktadır. Edebiyat denen kelimelerin edepli dizilişi yok edilmekte, hatta artık kelimeler bile kullanılmayan malzeme raflarına kaldırılmaktadır. Her bir duygu ve düşüncenin ifadesi için bir emoji üretilip lal bir toplum haline gelmekteyiz maalesef. Çoğu diyaloglar adeta hece israfından kaçınıyormuşçasına kısaltılıp anlaşılmaz işaret ve imgelere dönüştürülmekte, bozuk ve gereksiz kısaltmalarla yazı kültürü de alt üst edilmektedir.

Bütün bu basitlik, hikmet ve edepten yoksun iletişim ağı içerisinde düşünce ve fikirler sığ, duygular karmaşık ve belirsiz olmaktadır. Her bir kelimesi insanı coşturan, duygu deryasına yelken açtıran o güzelim anlatımların hakim olduğu değerli sohbetlerimize veda ediyoruz yavaş yavaş. Kaybedişlerimizin peyderpey oluşu belki de yokluklarına çabuk alışmamız içindir. Ne işittiğimiz müziklerin nağmeleri ne duyduğumuz kelimelerin manaları ne de gördüğümüz görüntülerin beynimizde bıraktığı mesaj gönül tellerimizi titretmiyor hayret! Belki de düşünme ve muhasebe melekelerimiz bile sıkışıp kaldı bu kalıplar içerisinde. Çünkü her an milyonlarca gereksiz bilgiyi dahil ediyoruz hayatımızın sahnesine. Dolayısıyla muhakeme gücümüz ve önceliklerimizi ayıklama özelliğimizi de kaybediyoruz. Kimi zaman anlamlı ve bize bir şeyler katan bir dost muhabbetine hasret kalıyoruz. Bulduklarımızı da hazine mesabesinde tutuyor yitirmekten korkuyoruz. İnsanın hemcinsine bu denli yabancılaştığı ve hemcinsinin yok edicisi olduğu bir çağ daha yaşanmış mıdır bilemiyorum? Ama bu düşüş ve gerileyişin önüne geçmek adına ilk yapacağımız şey; muhasebe ve tefekkür yönümüzü geliştirmedir kanımca. Hayatımızın ve toplumun gidişatı ve tüm hesapları yapacağımız, hızımızı yavaşlatıp itidalimizi arttıracağımız, sabır azığımızı azim katığına bulayacağımız ve böylece ebediyet yoluna hazırlıklı ve istikrarla ilerlememizi sağlayacak duraklar inşa etmeliyiz belirli saatlerde. Ta ki kalan ömrümüz giden ömrümüzden daha hayırlı, daha faydalı ve aktif olsun. Elimizde can simidi gibi taşıyacağımız, her battığımızda bizi yüzeye çıkaracak ilim ve hikmetle donanmalı ve bu yolun meşakkatini bize hafifletecek ebedi dostluklarla hayatımızı taçlandırmalıyız. İşte o zaman insanlık olarak madde bağlarından kurtulabilecek ve mana bahçelerinden ebedî güller derebileceğiz. Temenni ve duamız odur ki hesabını veremeyeceğimiz kirli amellerimiz olmasın ve cevabını veremeyeceğimiz suallerin muhatabı kılmasın Mevlam bizi. Tüm ömrümüzü, baharın getirdiği ve sonsuz anlamlar bırakarak yeryüzünde, yerine ebedi tohumlar serperek veda eden güzel nebatlar tarzında geçirmeyi nasip etsin. Her birimiz geride bıraktığı manalardan sorulacaksa madem, en güzel manayı bırakmak için çabalamak lazımdır vesselam...

Mürvet Okur