Herhangi bir şeyin özünü, aslını, esasını, kökünü, ilk çıkışını ifade edebilmek için “ana “sözcüğünü kullanırız. Çocuğu olan bir kadını da “anne” diye nitelendiririz.

Yüce Rabbimiz’in de cennetleri ayağına serdiği, bir kimsenin Allah’ın rızasından sonra annesinin rızasını kazanması şart koşulacak kadar yüce bir mertebe bahşettiği kişidir “anne”.

İlk doğumundan sonra ilahi bir mucize olan anne ile evlat arasında kurulan o kadar sağlam bir bağ vardır ki; anne, doğurduğu yavrusu için tüm hayatını feda eder. Uykusunu, rahatını, alışkanlıklarını ve tüm yaşantısını yeni doğan bu bebeği için değiştirir, hayatını ona adar.

İnsan fıtratında kendi menfaatini önde tutma, en iyi olma eğilimi mevcut olduğu halde bir anne bu önceliklerin tümünü çocuğuna verir. En iyi, en güzel, en akıllı kişi evladı olsun ister. Bu Allah’ın büyük bir hikmetidir. Mesela: Bir anne evladının kendisini her yönüyle geçmesini, daha üstün olmasını ister. Bu konuda herhangi bir rahatsızlık ve kıskançlık duygusuna kapılmaz. Çocuğunun canını kendi canından aziz bilir.

Allah-u Teala bu merhamet ve sahiplenme duygusunu anne dışında Peygamberlere ve kendilerini bütünüyle ümmetin ıslah ve kurtuluşuna adayan salih kullarına da bahşetmiştir. Öyle ki; gece-gündüz demeden tüm şartları zorlayarak insanlığın dünya ve ahiret saadeti için çalışır, kendilerini feda ederler. Gerek Allah Resulü (s.a.v) ve gerek diğer Peygamberler ve seçkin insanların hayatlarına baktığımız zaman bunun sayısız örneklerini görebiliyoruz. Nicesi yerinden, yurdundan oldu, hakarete uğrayıp alaya alındılar. Canından olan Peygamberler ve onların sadık takipçileri ile doludur tarih sayfaları.

Bu adanmışlık ruhu öyle ulvi bir olgudur ki; insanın bencillik sıfatını eritip yok eder. Bir çıra misali kendisi yanarken etrafını aydınlatır. Bunun en bariz örneğini Resulüllah (s.a. v)’de görüyoruz. Tövbe suresi: 128. ayette: “And dolsun ki ,size kendinizden bir Resul geldi. Sıkıntıya düşmeniz ona ağır gelir; o size düşkün, müminlere şefkatli ve merhametlidir.” Başka bir ayeti kerimede: “İman etmiyorlar diye neredeyse kendini helak edeceksin.” (Şuara/3) buyuruyor Mevla’mız. Daha pek çok ayette Peygamberimiz (s.a.v)’in ümmetine düşkünlüğü ve var gücüyle hakka davet edişi vurgulanmaktadır. Hz. Ebubekir (r.a) bir duasında şöyle yakarıyor: Allah'ım cehennemde benim bedenimi öyle büyüt ki hiç kimseye orada yer kalmasın. Bu şüphesiz seçkin insanların merhamet derecesidir.

İslam’ın öncü şahsiyetleri hep onları örnek almış hiçbir kınayıcının kınamasına değer vermeksizin hayatlarını İslam yolunda vakfetmişlerdir. Bu uğurda ailelerini ciğer parelerini bile feda etmiş, birçokları vatanlarına ve sevdiklerine hasret bir şekilde dar-ı bekaya göç etmişlerdir. Bu gün bu kutlu önderlerin bize bıraktığı bir emanet olan bu kutlu dava uğrunda, ümmetin evlatlarının maslahatı ve hidayeti için tüm hayatını, menfaatini ve gerekirse sevdiklerini feda edebilecek “anne" yürekli bireyler olmaya ne çok ihtiyacımız var. Ümmetin dertleriyle dertlenecek, açlık ve çektikleri sıkıntılarını daima hatırında tutacak, uykusu ve iştahı bu yüzden kaçacak, ümmetin selametini kendi selametine tercih edecek “anne” yüreklilere ne çok ihtiyacımız var. Bataklıklara saplanmış gençlerimiz için ıstırap duyacak, onlara ulaşmak adına rahatından vazgeçecek, hakikatle tanıştırmak adına soluksuz çalışacak, kafa yoracak naif yüreklere ne çok ihtiyacımız var. Doğru yolu bulan her bir şahsın haberini duyunca adeta cennetle müjdelenmişçesine sevinen sahabe yürekli müminlere ne çok ihtiyacımız var. Özellikle kadınlar olarak evladına duyduğu şefkat gibi tüm İslam’ın evlatlarına kucak açacak, onları bağrına basacak Rümeysalara, Sümeyyelere, Fatımalara, Zeyneplere ne çok ihtiyacımız var.

Bencillik, haset, rekabet, kin ve tüm kötü hasletlere bedel, ümmet olma şuuruyla yoğrulmuş, biz olabilmenin tadına varmış has kullara ne çok ihtiyacımız var. Senlik-benlik, grupçuluk, ırkçılık taassubundan soyutlanmış; ümmetin vahdetine adanmışlara ne çok ihtiyacımız var. Kardeşini kendine tercih eden, başarısını kendi başarısı bilen, eksikliğinde kendine pay çıkaran sorumluluk sahibi fertlere ne çok ihtiyacımız var.

Alnı secdeli gençleri iman ve azim gıdasıyla besleyecek “ümmetin annesi" olacak, tarihin seyrini değiştirecek kahraman hanımlara ne de çok ihtiyacımız var.

Ümitvarız; sayıları az olsa da kucağı tüm ümmetin evlatlarını bağrına basacak kadar geniş olan sinesi merhamet membaı olan bağrında bu ümmetin kurtuluş tohumlarını yetiştiren “anne” yürekli kadınlar, Ebubekir gönüllü yiğitler hep var oldu var olmaya devam edecektir. Bu yürekler var oldukça bu dava da hep var olacaktır biiznillah. ...