Şu koca kainata hikmet ve tefekkür nazarıyla baktığımız zaman; bu kainatın Halıkının üzerimize yağdırdığı sonsuz nimetleri inayet ve lütufları idrak edebiliyor ve hayran kalıyoruz. Bu hayranlık bizlere bu nimetlerin sahibine karşı minnet hayret, hamd ve şükür etmemiz gerektiğini hatırlatıyor. Esasen bu sayısız nimetlere karşı yaptığımız ve yapacağımız hiçbir şükür ve hamd nimetlerine denk değildir. Hamdinden aciziz. O mükemmel bir cömertlik sahibi olmakla beraber kullarının başına nimetlerini kalkmayan sadece hatırlatan ve şükre davet eden yüceler yücesidir. O sonsuz hamde ve şükre layıktır. Hamd Allah Tealya gerek verdiği nimetlerden dolayı gerek diğer tüm kemal sıfatlarından dolayı Onu övmektir. Şükür ise, yalnız verdiği nimetlerden dolayı onu övmek minnettarlığını ifade etmektir. Yüce Rabbimiz Bakara Suresi 172. ayette” Ey iman edenler size rızık olarak verdiklerimizden temiz olanlarından yiyin ve yalnızca ona kulluk edin. Allaha şükredin” buyurmaktadır.

Biz  kullar her ne kadar tüm nimetlerin farkında olsak bile çoğu zaman gaflete düşebiliyor ve hakkıyla şükretmeyi unutabiliyoruz. Şüphesiz bu da insanın fıtratında var olan unutkanlık ve maalesef nankörlüğün mevcut olmasındandır. Bugün birçok insanın şikayet ettiği ve serzenişte bulunduğu bir konudur aslında nankörlük ve değer bilmezlik. Hemen her gün birçok kişinin derdini dinlediğimizde yakınlarının arkadaş ve çevrelerinin kıymet bilmez insanlar olduklarını tüm iyiliklerine karşı hep kötülük ve nankörlükle karşılık verdiklerini artık bundan yorulup bıktıklarını dahası bundan sonra kimseyi takmayacaklarını söylüyorlar. Bununla da yetinmeyip kimden yana dertlilerse bu konuda o kişiye sözlü ve yazılı göndermelerde bulunuyor sözüm ona hikmetli veciz ifadelerle öfkelerini teknoloji vasıtasıyla o şahısların üzerine kusuyorlar. Tabii bu öfke kırgınlık ve serzenişin yöneldiği şahıslar de on katıyla yine benzer veciz sözlerle o şahsa karşılık veriyorlar. Bu iş tam bir öfke ve kargaşa sarmalına dönüyor, kırgınlıklar ve küskünlükler katmerleşiyor. Peki, kim haklı? Kim haksız? Nankör olan kim? Değer bilmez hangisi işler iyice karışıyor. Nerede hata yapılmış, işler ne ara o noktaya gelmiş? Sorun kimde ve nerede? Bunun üzerine kimse kafa yormuyor. Her iki taraf kendini haklı çıkarma derdinde, hak gibi bir kaygı yok. Haklı çıkmak amaç olmuş. Bu tür sorunlar toplumda o kadar çoğaldı ki neredeyse herkesin buna benzer sorunları vardır. Meseleyi anlamaya çalışırken ilk yapılması gereken meselenin ana kaynağını ulaşmaktır. Bu meselenin de ana kaynağı yapılan iyiliğin karşılığını insanlardan takdir, teşekkür, teveccüh, minnet ve mahcubiyet olarak çeşitli şekillerde beklemektir. Yani o iyiliğin yapılış gayesinin Allah rızası olmamasıdır. Eğer bir iyilik, bir amel Allah için yapılıyorsa o kişi Allah’ın iyilikleri asla zayi etmeyeceğini ve karşılığını mutlaka vereceğini bilir. Gönlü asude ve rahattır. Kaygı duymaz. Görünüşte insanlara iyilik etmiştir fakat Allah’ı memnun etmek için yaptığını bilir. İyilik yaptığı insanın onu övmesine de sövmesine de değer vermez. O umduğunu almıştır. Ama insanları memnun etmek, onların takdirini kazanmak için yapılmışsa eli bomboş kalacaktır.

Ey iyiliklerinin karşılığını insanlardan bekleyen kardeşim! Şunu bil ki, boşuna beklemektesin ve her iki cihanda elin boş kalacak. Çünkü en başta Allah rızasını gözetmeden iyilik ettiğin için yanıldın. İnsan çiğ süt emmiştir, iyiliği hemen unutuverir. Kötülüğü kolayca unutmaz. Ey umduğunu insanlardan bulamadığı için hayal kırıklıklarını, heba olan emeklerinden duyduğu üzüntülerinin döküntülerini sağa sola silkeleyen, umudu tükenmiş insan! Vaz geç bu boş beklentilerden. Hem neden insanların bu kötü huylarına bu denli içerleniyorsun ki? Düşün bir kere bu huylar sende de yok mu? Yani sen hiç nankörlük yapmıyor musun? En başta sahibine, Rabbine karşı sonsuz cürümlerini nankörlüklerini hatırla. O Halık-ı Zü’l celal ve’l İkram olan Rabbin asla nimetlerini senden bütünüyle kesiyor mu? Seni rızıksız, sahipsiz, nefessiz, her şeyden mahrum bırakıyor mu? Hayır asla! Tüm günahlarımıza ve taşkınlıklarımıza rağmen nimetler yağdırıyor Rahman sıfatını tecelli ettiriyor. O zaman esef etmeyi bırak. Yaptığını Allah için yapmaya bak. Ne demiş atalarımız" İyilik yap, denize at. Balık bilmezse Halık bilir.” Eğer mutluluğun ve huzurun anahtarını istiyorsan anahtar budur. Aksi halde asla umduğunu bulamayacaksın. Rıza-i İlahiyi merkez alan bir yaşam huzura ve sonsuz saadete götürecektir seni. Halık'ın razı olacağı güzel nimetlerle iyi amellerde bulunan ve onun razı olduğu kullardan olmak temennisiyle. Vesselam...