İnsanlık tarihine kara bir leke olarak düşen 6-8 Ekim olayları neticesinde katledilen 4 fidanın ve yitirilen insanlık vicdanının davası pazartesi günü ilk duruşma ile başladı. 

Ankara`da görülen ilk duruşmaya yoğun bir ilgi vardı. Yurdun dört bir yanından değişik barolardan 150`ye yakın meslektaş davaya müdahil oldu. Bunlar arasından 70 tane avukat ise duruşmada hazır bulundu. Böyle bir dava için bu rakamlar gerçekten önemli rakamlardır. Ki bu rakamların giderek artacağına inanıyorum. Zira meslektaşlarımız, Yasin`in mazlumiyeti ve masumiyeti şahsında sembolleşen bu davaya kendi davaları gözüyle bakarak, davaya müdahil oldu.

Gerçekten bu dava belli bir kesimin değil; hepimizin davasıydı. Vicdanımızın ve insanlığımızın davasıydı. İnsanlık misyonunu yüklenmiş binlerce insan Ankara adliyesi önünde toplanmıştı. Halktan gelen bu duyarlılık insanlık adına ümit vericiydi. Çünkü düşen şeyin düştüğü yerden kalkması gerekiyordu ve bu da ancak bu davaya/Yasin`lere ve onların şahsında insanlığa sahip çıkmakla olurdu.

Mahkeme, yargılama usulüne göre genel itibariyle herhangi bir sorun olmadan ilk duruşmasını yerine getirdi.

Duruşmada ve duruşma sırasında medyada özellikle savunma makamı hakkında bazı bilgiler manipüle edildi.

Bu hususta önemle belirtilmelidir ki savunma hakkı kutsaldır. Herkesin savunmaya ve savunulmaya ihtiyacı vardır. Nitekim Mutlak bilgiye sahip olan Rabbimiz İblis`i huzurundan kovmadan önce onun savunmasını almıştı. Haliyle önceden her şeyi bilen Rabbimiz dahi Şeytan`ı cezalandırmadan önce savunmasını almıştı. Yaratılmışların en şerlisi olan şeytanın dahi savunma hakkı elinden alınmazken söz konusu vahşi katliamı işleyen “vahşi yaratıkların” da savunmaya ve savunulmaya ihtiyacı vardır.

Ancak savunma makamı hakkı savunmayla sınırlıdır. Savunma dışında kendisini müvekkiliyle özdeşleştirerek ve de farklı saiklerle savunarak hareket etmemelidir. Her ne kadar savunma makamı savunmanın tarafı olsa da en başta hakkın, adaletin ve doğrunun tarafıdır. Hukuk insanı kendi aleyhine dahi olsa adaleti ayakta tutmalıdır. 

Dosyada mevcut olan sanıkların delil durumu itibariyle, biz müdahil vekilleri olarak olayın birebir faili olduğuna inanıyoruz. Öte yandan sanıklar hakkında dosyaya aktarılmayan deliller de vardır. Savunma makamı bu inancımızı paylaşmayabilir. Hatta yargılama makamı da aksi kanaatte olabilir. Ancak hepimizi bağlayan delillerdir.

Vicdanı körelmemiş olan avukatlar gerçekten dosyayı incelediğinde soruşturma aşamasının eksikliklerine ve ihmalkârlıklarına rağmen dosyanın polis komplosu olmadığını mevcut olan sanıkların olayın tetikçi failleri olduğunu görür. Sanıkların savunmalarındaki tutarsızlıkları rahatlıkla fark eder.

Böylesine vahşi bir olayın aydınlatılması herkes için hayati önem taşır. İnsanlığa karşı işlenmiş bu suçların öncelikle yargı eli ile mâhkum edilmesi gerekir. Yargının kamuoyu vicdanını rahatlatması sonrasında bu vahşi cinayetlerin İnsanlığın vicdanında gür bir ses ile mâhkum edilmesi gerekir. Şu unutulmamalıdır ki yapılan her katliama verilmeyen tepki yeni bir katliama yol verir.