14 Aralık`ta FG örgütüne yapılan VIP baskınının medyaya yansıtan/yansıtılan gerekçesi Tahşiye Cemaatine yapılan kumpas olduğu belirtilmekte. Asıl gerçek bu olmasa da vitrindeki bize gösterilen gerçek bu. Gerçekten de FG örgütünün medya/emniyet/yargı bileşenlerinde oluşturulan kumpasla 2009 yılında Tahşiyecilere son derece haksız bir operasyon yapılmış ve bu operasyon neticesinde birçok kişi aylarca tutuklu kalmıştı. Halen söz konusu dava sonuçlanmış da değildir.

Bu baskınla ilk defa resmen FG örgütü kumpas kurduğu kabul görmüş oldu. Kumpas ve komplo kurmakla çok mahir olan bu yapı kendisi dışında özelikle İslami Camialar başta olmak üzere birçok yapıya geçmişte kumpas kurarak mağduriyetlerine sebep olmuştu.  

Kumpaslığı deşifre olan FG örgütü mağduru olan birçok cemaat, camia, örgüt, kurum ve kişi, “Evet, biz de bu yapının gerçekleştirdiği kumpas mağduruyuz, bize de yeniden yargılama hakkı verilsin.” demektedirler. Esasında FG örgütünün yapmış olduğu kumpaslar deşifre olursa Tahşiye grubuna yapılan kumpasın da İhya-der dosyasındaki kumpasın da devede kulak olduğu görülür. Gerçekten kendisi dışında hiçbir yapıya tahammülü olmayan tekfirci/ben merkezli olan bu yapı sayısız mağduriyetler yaşatmıştır. Özellikle de 28 Şubat dönemi etkisi altında İslami camiaya yönelik sayısız Müslüman bu örgüt eliyle mağdur edilmiştir.

FG örgütünün mağdurlarının yeniden yargılanma/adalet/hukuk talepleri son derece haklı taleplerdir. Mağduriyetlerinin derhal giderilmesi hukuk devleti açısından zorunludur. Ancak yargıdaki çekişmeye baktığımızda bu çekişmenin hak ve adalet üzerinden yapılmadığını görüyoruz.

AK Parti iktidarıyla FG örgütü arasında devam eden kavga hak ve adalet kavgası değildir. Bir alan hâkimiyeti kavgasıdır. Farklı bir ifadeyle AK-KARA kavgası değil; KARA-GRİ kavgasıdır! Nitekim 17 Aralık`tan hemen sonra tutuklama ve diğer bazı tedbirler için somut delillere dayalı kuvvetli şüphe kriterini getiren ve soruşturma aşamasındaki gizlilik kararını kaldıran hükümetin, yargıda güç bulduğunu zannettiği anda değişikliği tekrar kaldırarak makul şüpheye dönmesi ve dosyalardaki gizlilik kararını tekrar getirmesi kavganın adalet kavgası olmadığını açıkça göstermektedir.

Bu değişikliklerin de açıkça gösterdiği üzere dün olduğu gibi bugün de güç merkezine göre şekillenen yargı, politik ve konjonktürel yargılamalar yapmaktadır. Devletin hukuksuzluk refleksi değişmedi/değişmiyor. Türk yargı sistemi insani odaklı değil; devletin ali menfaatleri üzerine odaklı bir hesap görme ve biçme aracıdır.

Bundan dolayı yeniden yargılamadan önce yargı sisteminin yeniden inşası gerekiyor. Bu inşa insanî temeller üzerinde hak ve hukukla olmalı. Özellikle AK Parti iktidarı döneminde yap-boza dönüşen mevzuattan kaynaklı sorunlar olsa da asıl sorun vicdan ve insani değerlerden yoksun yargılama sisteminin kendisidir. Bugünkü yargı mensupları meri mevzuat yerine Kur`an`la hükmetse dahi verecekleri kararlarda pek değişen bir şey olmaz. Zira bugünkü yargı mensuplarının önemli bir çoğunluğunun adalet duygusu yoktur. Adalet duygusundan yoksun yargı sistemi ve mensuplarından adalet beklemek ise beyhudedir!

Mevcut yargı sisteminde yeniden yargılama taleplerinin bir neticeye varması özellikle İslami davalardan dolayı mağdur olmuş mazlumlar açısından pek olumlu bir sonuç getireceğini sanmıyorum. Hatta mevcut olan mağduriyetlerin yeniden yargılama taleplerinin reddiyle katmerleşmesi de ihtimal dâhilindedir. Tabii ki hak, hukuk ve vicdan çerçevesinde dosyaya yaklaşan bir kısım mahkemelerden olumlu sonuç alınabilmesi mümkündür. Ancak genel itibariyle yeniden yargılamalarda mağduriyetlerin giderilmesi bir yana daha da artması kuvvetle muhtemeldir.

Hak ve hukuk üzerine yargı inşası yapılmadan yeniden yargılamalardan bir sonucun elde edilmesi mümkün değildir. Yargıdaki tek sorun FG/paralel yapılanması değildir. Bu yapılanma olmadığı dönemlerde ya da etkisinin kısmen de olsa zayıfladığı bu günlerde bile mevcut hukuksuzlukların aynı ölçüde devam ediyor olması, sorunun yargının kendisiyle alakalı olduğunu gösteriyor.