Yaklaşık 14 bin hakim ve savcının oy kullanacağı 12 Ekim`de yapılacak HSYK`ya 10 üye seçimi aylardır bütün ülkenin gündeminin en üst sıralarında yer almakta. Bir meslek grubunun iç işleyişini ilgilendiren seçimin bütün ülkeyi ilgilendiren cumhurbaşkanı seçiminden daha fazla önemsenmesi esasen başlı başına bir sorundur. Bu seçimin bu kadar önemsenmesinin nedeni ne?
Bu soruya iki türlü açıdan yaklaşılması gerekir. Birincisi meslek mensupları tarafından verilen önem, diğeri ise herkes tarafından verilen önem.
Yargı mensupları adeta “efendileri” seçeceklerinden dolayı bu seçim onlar için gerçekten ciddi öneme sahip. Zira HSYK tüm yargıdaki hâkim ve savcılar üzerinde ciddi anlamda hiçbir meslek örgütünde görülmeyecek derecede vesayeti vardır. Hâkim ve savcıların atamalarını ve yüksek yargıya üye seçimini, mesleğe kabul işlemlerini yine hâkim ve savcılarla ilgili disiplin soruşturmalarını da yürütüyor. Bundan dolayı yargı mensupları açısından önemi bir nebze anlaşılabilir.
Diğer yandan ise;
Yargı her zaman güç unsuru olarak kullanıldığından dolayı yargının kimin elinde olacağı tabi ki herkesi ilgilendiriyor. Zira yargı daima siyasal mücadelenin en önemli aparatı olmuştur. Hatta iktidarların elinde baskı, sindirme ve saldırı aracına dönüşen yargı sistemini her egemen güç tekeline almak ister.
Yargıyı kim eline geçirirse onun hâkimiyeti pekişir ve yargıya egemen olan iktidara sahip olur. Bundan dolayı özellikle bu seçim iktidar yanlısı Yargıda Birlik Platformuyla Gülen Grubu yargı mensupları arasında bir savaşa dönüşmüş durumda.
HSYK`nin 22 üyesi var. Salt çoğunluk olan 12 üyeyi bulan bu sistem içinde yargıya egemen oluyor. 12 Ekim öncesi yapılan HSYK üye seçimi öncelikle Yargıtay ve Danıştay`a yapıldı. Bu seçimlerde Gülen Grubu 4 üye kazanmış durumda. Diğer üyenin kimin tarafından desteklendiği net değil. Hükümetin ise doğal olarak şimdilik 7 üyesi var(Cumhurbaşkanı tarafından atanacak 4 üye, Bakan ile müsteşarı ve 1 üye de hükümetin denetimindeki Adalet Akademisi`nden gelecek.). Bu seçimin galibi olmak için, toplam 22 üyenin salt çoğunluğu olan 12 üye almak gerekiyor. Şu anki savaş, kalan 10 üyeden, salt çoğunluk için 12 üyeliği tamamlama ve kazanma mücadelesidir.
Bu seçimin iki asli tarafı vardır: AK Parti ve Gülen Grubu. Esasında Gülen Grubuna ait bir liste yok. Ancak Gülen Grubu hem bağımsız olarak hem de YARSAV listesinde seçime giriyor. YARSAV bu seçimin asli unsuru değildir. Gülen Grubunun stratejisi içinde sadece bir yan unsurdur. Bununla birlikte Demokrat Yargı Grubu da seçimin nesnel koşullarının olmadığını belirterek yeni bir hukuk ve yargı ısrarını sürdürmek adına bir adayla seçime katılıyor. Bu grup farklı söylem ve çıkışlarıyla dikkat çekiyor.
Bu HSYK seçimleriyle, 17 Aralık`ta çöken iktidarın iki unsuru olan AK Parti ve Gülen grubu yeni iktidarını kurmaya çalışmaktadır. Yargı en önemli cephe olduğundan iki egemen güçte bütün güçlerini seferber ediyorlar. Özellikle Gülen grubu 2010 HSYK seçimlerinde sonra egemen olduğu yargıyı kesinlikle bırakmak istemiyor. AK Parti ise 7 Şubat Mit kriziyle başlayan yargıyla olan sorunlarını bertaraf etmek ve Gülen Grubunu tasfiye etmek ve de tek egemen güç olduğunu kabullendirmek için mücadele veriyor. Gülen grubunun kazanması halinde yeni kurulan sulh ceza hâkimlikleri kaldırılacak, Paralel yapı operasyonları duracak, MİT ve Tır ve de 17 Aralık soruşturmaları yeniden açılacak, hatta Erdoğan`ın vatana ihanetten yargılaması dahi olabilecektir. Dolayısıyla süreç AK Parti açısından tam tersine dönecek.
Bunun için AK Parti, bu seçimi mutlak bir şekilde kazanmak istiyor. İktidarın bütün imkânlarını seferber etmiş durumdalar. Hatta kazanmadıkları takdirde seçimin gayrimeşru olacağını dahi ilan etmişler. Bununla birlikte hâkim ve savcılara maaş zammı+sicil affı gibi basit vaat/rüşveti dahi sunmuşlar.
Hükümetin bu seçimdeki yargı için teşhisleri eksik olmak birlikte yerindedir. Ancak tedavileri kesinlikle kabul edilemez. Zira tek amaçları Gülen Grubu gibi yargıyı ele geçirip egemenliği pekiştirmektir.
Kim kazanırsa kazansın sonuçta bizler halk olarak kaybedeceğiz. Bu seçimin şimdiden yapılacak tek doğru tespiti budur. Kaybedeni seçimden önce belli. Esasen bu kaybeden 90 yıllık yargı sürecinde hep kaybeden olmuştur.