Davutoğlu Başbakanlığında kurulan yeni hükümet 01.09.2014 tarihinde TBMM`de 5 başlık halinde programını açıkladı. Söz konusu program genel itibariyle 61. Hükümetin programıyla aynı olmasıyla birlikte farklı olarak ilk defa çözüm süreci ve paralel yapıyla mücadele hükümet programına girdi.

Hükümet programında çözüm süreciyle ilgili;

- Kardeşlik vurgusu,

- Toplumsal birlik ve bütünlüğün vurgusu,

- Çözüm sürecinin bir devlet politikası olduğunun ve toplumun her kesiminin bu sürece sahip çıkılmasının vurguları yapılarak;

- Terörün bitmesi,

- PKK`nin silahsızlandırılması,

- Örgüt üyelerinin evlerine dönmesi,

- Toplumsal hayata kazandırma,

- Demokratik siyasete katılımın önünün açılması, olarak çözüm sürecinin yol haritası ve kodları belirtilmiştir.

Hükümet programında belirtilen hususların eksik olmakla beraber genel itibariyle iyi olduğu söylenebilir. Bu programda belirlenen ve vurgulanan hususların kâğıda dökülmesinden ziyade sahaya yansıması daha da önemlidir. Hükümetin yıllardır devam ettirdiği çözüm sürecinde takındığı tavır; bundan sonraki adımların belirleyicisi olacaktır. Ancak hükümetin şimdiye değin çözüm sürecine yönelik yaptıklarının bir kısmı kendi programlarıyla ters düşmektedir.

Şimdiye kadar yapılanların küçük adımlar olduğu görülüyor. Oysaki yeterince büyümüş ve kangren haline gelmiş bir sorun küçük adımlarla çözülmez. Kaldı ki seçime endeksli yol haritaları da başarı değil; başarısızlığı getirir.

Hükümet çözüm sürecine girişirken “sorunu” değil; “sorun çıkaranı” tek muhatap olarak alması, sorunu çözmeye yönelik saikını ve amacını en baştan ortaya koymuştu. Asıl amacının Kürt sorununun çözümü değil, PKK`ye silah bıraktırma olduğu kısa süre sonra anlaşılmış. Devam eden süreçte ise hükümet, Kürt halkını PKK`nin olmayan insafına terk etti. Kendisine bu hususta yapılan eleştiri ve önerilere ise aldırış etmedi.

Hükümetin çözüm sürecine yönelik politikası ağırlıklı olarak asker ve polislerin cenazelerinin gelmemesine yönelik olmuştur. Bu ölümleri engelleyici ve endeksli politika yürütmüş. Ancak gelinen nokta itibariyle devletin Kürdistan`da varlığı ciddi anlamda zayıflamış. Çözüm süreci ile birlikte devlet Kürdistan`da halkın can ve mal güvenliğini sağlama noktasında neredeyse yok hükmündedir. Bu süreçte devlet sürekli yeni ve güvenli karakollar inşa ederken PKK ise bombalama, yakma, kundaklama, saldırma, silah ve adam toplamaya devam etti ve hiçbir şekilde herhangi bir yerden de çekilmedi. Hükümet bir paralel ile mücadele ederken diğer yandan bir başka paralelin doğmasına göz yummuştur.

Adına “demokratik çözüm süreci” dedikleri bu süreci PKK ve yan oluşumları, kendileri dışında ses veren oluşumları doksanlarda olduğu gibi sindirme ve saf dışı etme gayretiyle sürdürmektedirler. Bu güne kadar atılan adımlar, PKK`nin kabul edilmesi ve de PKK`nin hâkimiyetini kurmak ve güçlendirmek için kendisine imkân verilmesinden başka bir şey ifade etmiyor.

Bu çözüm sürecinin tarafları olan hükümet ile PKK, birbirlerini oyalama sürecinde özellikle hükümet kendi açısından bazı kazanımlar elde etmenin peşindeyken bu süreçte ciddi anlamda PKK güçlendi. Nitekim geçen günlerde A.Tuğluk “ PKK tarihinin en güçlü dönemini yaşıyor. İsterse, savaş seçeneğine yönelebilir ve sonuç da alabilir, dedi. Hatta S.Demirtaş, Devletin PKK`ye silah vermesini isteyebilecek kadar ileri gitti. Oysaki bu süreçte PKK`nin silahsızlandırılması öngörülmüş ve pazarlıklar bu doğrultuda yapılmıştı. HDP`li yöneticilerin bu ifadeleri bu süreçte PKK`nin kazanımlarını ortaya koyması açısından önemlidir.

Salt askerlerin öldürülmemesi çözüm sürecinde başarı olarak lanse edilmesi ve sürecin sadece bu olumlu yanlarını görmek doğru değildir. Bu süreç aynı zamanda Türk kamuoyunda PKK`nin tartışılmasına, itibar görmesine ve kısmen de olsa meşruiyet kazanmasına sebebiyet vermesi yönüyle de PKK açısından siyasi anlamda bir kazançtır.

Hükümetin programında belirttiği hususların gerçekleşebilmesi için sorunun bütün aktörlerinin ve toplumsal temsilcilerinin hepsinin muhatap alınması gerekir. Bununla birlikte sürecin şeffaflık içinde yürütülmesi zorunludur. Tüm ülkenin katıldığı ve herkesin bildiği yol haritasıyla devam edilmelidir. Bunun için de çözüm süreci Meclis denetiminde yürütülmelidir. Aksi takdirde yapılan çözüm değil; olası menfaat ve çıkar hesabı olur.