Devletlerin ve özellikle bölge devletlerin çıkar eksenli kirli politikalarından dolayı Suriye`deki insani trajedi gün geçtikçe katmerleşiyor. Bu trajediden dolayı milyonlarca Suriyeli ülkesinden göçmek zorunda kaldı.

BM Mülteciler Yüksek Komiserliği verilerine göre son günlerde, günlük 500`den fazla insan, resmi geçiş noktalarını geçerek Türkiye`ye ulaşıyor, bazen bu sayı günlük 1,000 – 2,000`e kadar ulaşabiliyor. Resmi rakamlara göre ise Türkiye`de 1 milyon 360 bin Suriyeli var. Ancak gayriresmi rakamlara göre Türkiye`de en az 2 milyon Suriyeli`nin olduğu tahmin ediliyor. Yine BM`ye göre 3,5 milyon Suriyeli savaş sebebiyle ülkesini terk etti ve bu nüfusun %90`ı Türkiye, Lübnan ve Ürdün`de yaşamını sürdürüyor.

Suriye`de savaşın başladığı Mart 2011`den itibaren AK Parti hükümeti Türkiye`nin sınır kapılarını Suriyeli mağdurlara açması gerçekten önemli insani bir tavırdır. Bununla birlikte Hükümet, uluslararası koruma talep eden Suriyeliler için Türkiye`de; açık sınır politikası, zorla geri göndermeme, kalma süresinin sınırlanmaması ve kamplarda insani yardımın sağlanması ilkeleri çerçevesinde, geçici bir koruma sistemi oluşturulmuştur. Türkiye`de Geçici Koruma rejimi kapsamında, Suriyelilere Türkiye`de kalmalarına bir sınır getirilmeyişi, zorla geri göndermeye karşı korumayı ve acil ihtiyaçlara yanıt veren kabul düzenlemelerine erişimi içerecek şekilde koruma ve yardım sağlanmaktadır.

Ancak resmi uygulamanın gelinen aşama itibariyle çok yetersiz olduğu net olarak görülmektedir. AK Parti hükümeti Suriyelilere uluslararası hukuku tanımış ve Türkiye`nin de taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde belirlenen hakları uygulamadı. Bunun yerine fiili bir durum oluştur(ul)du. AK Parti hükümeti, Suriyeli sığınmacılara mülteci hukukunu uygulamadı.

Bu fiili durumla AK Parti hükümeti, Suriyelilerin temel ihtiyaçlarını yardım kuruluşlarına havale etti. Ancak yardım kuruluşları bu konuda ciddi anlamda yetersiz kaldılar/kalıyorlar.

Doğal olarak öksüz, yetim, dul ve sahipsiz kalan yığınlar dilenciliğe, uyuşturucuya, fuhşa ve ucuz işçilik köleliğine maruz bırakıldı. Özellikle de emek ve cinsel sömürüye maruz bırakıldılar. Suriyeli işçiler 5-10 TL günlük yevmiyeyle çalışmak zorunda kaldıkları gibi hayvanların barınmadığı ahırları 500 TL civarında kiralarda kalmak zorunda kaldılar. Kadınlar ise 10-20 TL karşılığında kendilerini pazarlamak zorunda bırakıldılar. Her trafik ışığının başında Suriyeli dilenci çocuklar oldu. Yine küçücük odalarda bir kaç ailenin barınmasına toplum olarak göz yumduk ve hatta bundan ciddi anlamda rantlar sağlandı.

Kimi zaman bir takım istenmeyen çatışmalar yaşandıysa da bunlar örtbas edilip kamuoyu gündemine gelmedi. Ancak geçen günlerde Gaziantep`te nedeni üzerinde farklı iddialar gündeme gelen ve bir Suriyelinin birini öldürmesiyle başlayan ve yurdun birçok noktasına yayılan Suriyelilerin linç edilmeye başlanılması tarzındaki olaylar meydana geldi. Daha sonra ise Küçükçekmece`de Suriyelilere ait ev işyeri ve arabalara yönelik yıkım faaliyetleriyle devam eden olaylar, hükümetin Suriyelilere yönelik politikasını ya da politikasızlığı olan fiili durumunun iflasın eşiğine geldiğini gösteriyor. Aynı zamanda toplum olarak da insani ve İslami değerlerden ne kadar uzaklaştığımızı da gösteriyor. Zira linç etme kültürü hiçbir akla, mantığa ve vicdana sığmaz.

Türkiye`de Suriyeli savaş mağdurları için belirli bölgelerde bir takım kamplar kurulmuşsa da bu kamplardaki yaşam standartlarının çok kötü olması ve ayrıca kampların yetersiz kalması nedeniyle de Suriyeli savaş mağdurları Türkiye`nin hemen hemen her bölgesine dağılmış haldedirler. Toplu yaşadıkları kamplarda daha geç bir kültürel bunalımla yüzleşseler de ülke içine dağılmış Suriyelilerin kültür bunalımının getireceği sıkıntılar çok daha yıkıcı olacağı kanaatindeyim.

Bu noktadan hareketle Hükümetin acilen ve ivedilikle Suriyeli kardeşlerimize yönelik bir politika geliştirmesi ve bu politika doğrultusunda gerekli yasal düzenlemelerin yapılması gerekir.

Bu kapsamda;

1- 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Sözleşme ve Mültecilerin
Hukuki Statüsüne İlişkin 1967 Protokolü harfiyen uygulanması

2- 11.04.2013 tarihinde Resmi Gazete`de yayınlanarak yürürlüğe giren 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu, Uluslararası sözleşmelere göre yeniden düzenlenmesi ve düzenleme kapsamında;

a) Mültecilere yönelik sığınma ve geri göndermeme ilkesinde hiçbir şekilde istisnanın olmamasının sağlanması

b) Can ve mal dokunulmazlığı başta olmak üzere seyahat hürriyeti, mesken dokunulmazlığı, din ve vicdan hürriyeti ve hatta kamu hizmetiyle sosyal güvenlik hizmetlerinden istifade hakları sağlanması

c) Kölelik, işkence, linç, insanlık dışı, zalimce, haysiyet kırıcı ceza ve muameleler, keyfi tutuklama, özel yaşantıya, meskene ve mektuplara müdahale haklarına yönelik koruyucu önleyici tedbirlere başvurması gerekmektedir.