Parlamenter sistemi öngören 1982 Anayasası ile cumhurbaşkanlığına verilmiş olan yetkilerin çokluğu hep tartışma konusu olmuş ve yarı başkanlık sistemine yaklaşıldığı ifade edilmiştir.

Nitekim Erdoğan, Sezer`in cumhurbaşkanlığı döneminde cumhurbaşkanlığın yetkilerinin çokluğundan şikâyetçi olmuş, bu yetkilerin parlamenter sistemde olmaması gerektiğini söylemişti.

2010 Anayasa değişikliğinde ise cumhurbaşkanlığı yetkileri aynen korunarak cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi öngörülmüştü. O değişiklik doğrultusunda yapılan ilk halk oylamasında Erdoğan ilk turda %52 oy oranıyla ilk kez halk tarafından seçilen cumhurbaşkanı oldu.

Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi cumhurbaşkanının yetkilerinin arttığı anlamına gelmez. Cumhurbaşkanını ister halk doğrudan, ister TBMM seçsin, Anayasaya göre cumhurbaşkanının yetkileri belli ve sınırlıdır.

Seçim sürecinde Erdoğan, Anayasal teamüllere aykırı olarak, Bakanlar Kurulu`na katılmak dâhil Anayasanın vermiş olduğu bütün yetkileri kullanacağını belirtmiş. Erdoğan`a yakın medya kuruluşlarından Erdoğan`ın kurmaylarına kadar, cumhurbaşkanlığı seçiminin esasında başkanlık seçimi olduğunu, Türkiye`nin 10 Ağustos`ta başkanını seçeceğini belirtmişlerdi. Seçim sonrası ise Erdoğan`ı başkan olarak takdim ettiler.

Erdoğan ise her platformda arzusunun başkanlıktan yana olduğunu belirtmiş. Geçen günlerde basına vermiş olduğu bir demecinde ise “Gelişmiş ülkelerin genelinde başkanlık sisteminin olması anlamlıdır, yarı başkanlık sisteminin olması anlamlıdır" ifadelerine yer vermiştir. Erdoğan`ın gönlünden geçen arzusunu bir yana bırakırsak devlet başkanını mı, cumhurbaşkanı mı, yoksa başkanlık mı olduğunu Anayasanın belirlemiş olduğu rejim belirler ki 1982 Anayasası parlamenter rejimi öngörmekte olup Erdoğan halk tarafından %52 değil %100 ile seçilmiş olsa dahi cumhurbaşkanıdır!

Başkanlık sisteminin tamamen kendisine özgü şartları olan ABD dışında, istikrarlı bir yönetim oluşturduğu görülmemiş ve diğer ülkelerde sağlıklı sonuçlar vermemiştir. Hatta tüm yürütme gücünün başkanın elinde toplanması, demokratik denge unsurlarının yeterince güçlü olmadığı toplumlarda kolayca otoriter rejime yol açabilmektedir. Nitekim Türkiye Anayasa Hukukçularının -Burhan Kuzu gibilerinin haricinde- çoğu başkanlık sistemine sıcak bakmamaktadırlar. Fred Riggs gibi bazı siyaset bilimcilere göre de başkanlık sistemine geçmeye çalışan hemen hemen her ülkede bu sistem otoriter rejime dönüşmektedir.

Aslında üzerinde durulması gereken ülkemiz ve coğrafyamız için üniter yapıya dayanan parlamenter rejim ile federal yapıya dayanan başkanlık rejimi sistemlerinden hangisinin daha iyi olduğudur. Bununla birlikte Erdoğan`ın başkanlık sisteminde vaki olan yetkileri istemesinin tek nedeninin güç olup olmadığıdır.

Erdoğan Türkiye`nin bugüne değin görmüş olduğu güçlü başbakanlardan birisiydi. Gerek partisinde gerekse yürütme organında tek adam idi. Hatta her konuda, her düzeyde, her atamada, her hamlede nihai kararı veren sadece kendisiydi.

Öte yandan başkanın gücü, şu anda Başbakan`ın fiilen elinde tuttuğu güçten de daha fazla olmayacak. Peki, Erdoğan`ın bu konudaki arzu ve ısrarının nedeni ne?

Kanımızca başkanlık sistemi Erdoğan`ın gücünün artırılmasından ziyade, partisinin ve hükümetin başında yola devam etme imkânının rahatça sağlanması ve AK Parti`nin kökleşmesi ve Erdoğan`ın ABD`ye özentili mevcut siyaset anlayışından kaynaklanıyor. Dolayısıyla Erdoğan`ın başkanlığı hükümete başkanlık etmek, dolaylı olarak partiyi ve kabineyi yönlendirmek ve yönetmek için kullanması anlamına gelir.

Başkanlık sisteminin olabilmesi için hiç kuşku yok ki Anayasa değişikliği gerekir. Ancak Erdoğan`ın cumhurbaşkanlığı seçiminde %52 oranında oy alması ve sayısal olarak 30 Mart Seçiminde benzer sonuçlar alması tek başına anayasa değişikliği yapması zor görünmektedir. Zira AK Parti, Erdoğan`a ihtiyacı olan Başkanlık için anayasal değişiklikleri yapmaya imkân verecek yeterli çoğunluğu sağlayamayacak.

Ülkemiz açısından da başkanlık sistemi otoriter bir rejim oluşturabilme olasılığı yüksektir. Zira Başkanlık sisteminin denetim mekanizmaları zayıftır. Dolayısıyla iktidara denetimsiz bir güç verildiği takdirde otoriter olma olasılığı yüksektir.

Ancak her sisteminin artı ve eksilerini göz önünde bulundurarak kendi coğrafyamıza ve tarihi gerçekliğimize uygun bir sistem oluşturulabilir. Nitekim önemli olan da devlet başkanının nitelendirilmesinden ziyade yönetim şeklidir. Nihai olarak önemli olan devlet başkanının ülkesini hukuk ve adalete uygun yönetmesidir.