Yasaların genel, soyut ve sürekli gibi bir takım özellikleri vardır. Türkiye`de ise yasalar adeta helvadan yapılmış birer puttur. Egemen güçler Mekkeli müşrikler gibi işlerine gelince bu yasalara tapar, acıktıklarında ise yerler. Türkiye`de hukuk her zaman egemen ideolojilerin etkisi altına girmiş ve egemenlerin çıkarına hizmet eden araç olmuştur. Türk yargısı var olduğundan bu yana her daim güce tapmış ve egemen iktidarları rahatsız eden azınlığı ise düşman görmüştür. Statüko ve devleti korumayı kendine görev bilmiştir. Statüko ve güç kimdeyse ondan yana olmuştur. Yargı dün olduğu gibi bugün de hesap biçme ve görme aracına dönüşmüştür. Gücü elinde bulunduranın kendi lehine kullandığı bir güç olmuştur. Ülkemizin hukuk geçmişi her zaman siyasal çıkarlara kurban edilmiştir.
Devletle hukuk arasındaki ilişkinin kuramsal nitelik kazanmaya başladığı dönem ilk toplumlara kadar uzanabilmektedir. Devlet-hukuk ilişkisinde öncelik ve birinin diğerine kaynaklık edip etmediği hep tartışılmıştır. Esasında devleti temsil eden iktidar, toplumun yansımasıdır. Hukuk ise iktidarın yansıması ve sopası olması nedeniyle toplumun yansımasıdır. Toplum nasılsa hukuk sistemi ve uygulanışı da öyle olmuştur.
Hukukun etkin ve geçerliliği bir güce bağlılığından geçer. Nitekim güce dayanmayan adalet aciz, adalete dayanmayan güç ise zalimdir. Ancak bu gücün mutlak surette adil olması gerekir. Şayet güç, kişilerin heva ve heveslerine göre şekilleniyor ve ideolojik-politik boyutlar kazanıyorsa o zaman hukuk iktidar elinde sadece bir sopadır. Hukuk var olduğundan bu yana hep güce bağlı olmuş, güce biat etmiştir. Hukukun taptığı gücün adil olmadığı zamanlarda zulüm ortaya çıkar. Bunun için hukukun mutlak adil bir güce bağlılığı gerekir ki bu da ancak Allah`tır. Kur`an`da birçok ayette, Allah`ın mutlak güçlü ve adil olduğu belirtilmektedir. Bundan dolayı gerçek anlamda adaletin tesisi için hukukun Allah`a dayanması gerekir. Allah`a dayanmayan hukuk, adaleti sağlamaktan uzaktır.
Ülkemizdeki hukuk sistemi egemenlerin politik ve ideolojik çıkarlarına dayandığından dolayı hiçbir zaman adaleti sağlayamamıştır. Hatta ülkemizde yargısal bir sorundan bahsedilmesi de mümkün değildir. Zira bir sorunun olması, öncelikle kendisinin var olmasına bağlıdır. Oysaki ülkemizde yargılama olmadığından dolayı yargılama sorunundan da bahsedilemez. Mevcut yargı sistemimiz iflas etmiştir. Hatta hukuk sistemimiz, mağdurun hakkını verirken dahi başka mağdurlar oluşturabilmekte ya da mevcut mağduriyetleri pekiştiren sisteme dönüşmektedir.
İflas eden hukuk sisteminde daha kötüsü ise bu iflası görememek, kabullenmek ve kanıksamaktır. Toplumumuz genel olarak bu çarpık hukuk anlayışından memnundur. Hatta bu çarpıklıktan ve adaletsizlikten rant sağlamaktadır. İnsanımız adaletsizliği ancak başına gelince düşünebiliyor.
Son dönemde gündemdeki davalara baktığımızda hukukun egemen güçlerin etkisinde olduğunu açık bir şekilde görebilmekteyiz. Nitekim geçmişin güç dengelerin değişmesinden dolayı geçmişin muktedirlerinin şuan feryatlarını görmekteyiz. Dünün dostlarının, bugün neden düşman olduklarını ve dünün düşmanlarının da neden bugün dost olduklarını bu güç ve iktidar etrafındaki değişimlerinden anlayabilmekteyiz. Öz bir ifadeyle, bu değişim güç dengelerin başka güç dengeleriyle flörtleşmesidir.
Paralel yapı olarak adlandırılan emniyet mensuplarına yapılan operasyon ise iktidarın salt 17 ve 25 Aralık rövanşından öte bir şey değildir. Bu, kirli yapının geçmişte yaptığı hukuksuzluklara karşı girişilen soruşturma değildir. Nitekim bu failler, yaptıklarının hesabını değil; yapamadıklarının hesabını vermek için haklarında soruşturma başlatılmıştır.
Ülkemizin hukuk sistemi failden mağdur oluşturmayı başarabilen nadir bir sistem olduğundan dolayı geçmişte her türlü kumpasın, hukuksuzluğun baş aktörleri olan faillerden yeni mağduriyetler oluşturulmaması dileğiyle.