Nasreddin Hoca azığını heybesine koyup yola çıkmış. Öğlen vakti Akşehir gölü kenarında, bir ağacın altında oturmuş. Ekmeğini, zeytinini ve bir çanak yoğurdunu gölgede keyifle yemiş. Yoğurt çanağını gölde çalkalarken birisi görüp sormuş.

                - Ne yapıyorsun Hoca?

                - Göle maya çalıyorum, demiş.

                Adam üstelemiş :
                - İlâhi Hoca, göl maya tutar mı hiç?

                - Ben de biliyorum tutmayacağını, ammaaa ya tutarsa !..

İnsan gençliğini ve ömür sermayesini böyle ‘ya tutarsa’ anlayışıyla heba etmemeli.

İlgi, yetenek ve karakter özellikleri ile uyumlu ve tutarlı bir amacı olmalı.

Aksi takdirde okuduğunuz fıkranın sonunda yüzünüze yayılan tatlı bir tebessüm yerine acı bir pişmanlık peyda olur.

Peki, amaç deyince ne anlıyoruz?

                Amaç, kişinin davranışlarının asli sebebi ve erişilmek istenen neticedir.

Başka bir deyişle geleceğinin ve akıbetinin nasıl olması isteğidir.

                Uzmanlar ihtiyaç üzere yürüme ile spor yapma amacıyla yürümenin beden üzerinde farklı bir etki bıraktığını söylerler.

Bu tespit niyetin ve amacın sonuç üzerinde ne kadar büyük bir etkiye sahip olduğunun bir göstergesidir.

                Yaradan yarattığı hiçbir şeyi boşu boşuna yaratmamış bilakis her şeyi bir amaç çerçevesinde yaratmıştır.

Âlemleri yaratan ve terbiye eden Allah(cc) Kur’an-ı Kerim’de;

                “Biz gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları bir eğlence olsun diye yaratmadık, onları gerçek bir sebeple yarattık. Fakat insanların çoğu bilmiyorlar.” (Duhan: 38, 39)

                “Yedi gök, yer ve bunlarda bulunanlar O’nu tesbih eder; O’nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Fakat siz onların tesbihini anlayamazsınız. O halimdir ve bağışlayıcıdır.” (İsra: 44)

                Bu ayeti kerime ile her şey ve her kesin, yaradan tarafından kendisine tevdi edilen görevi bihakkın yerine getirmekte ve yaratılış amacını icra etmekte olduğunu anlıyoruz.

                Kâinatta var olan hiçbir şey sünnetullahı yani ekolojik dengeyi bozacak herhangi bir yönelim içerisine girmez, giremez.

                Ancak insanoğlu hariç…

                Hayatta karşılaştığımız yürek yangını, orman yangını gibi tüm yangınlar insanın kendi elleriyle yapıp ettikleri sebebiyledir.

Çiçekten böceğe, sinekten ineğe, atomdan gezegenlere her şey bir amaca binaen yaratılmışken ve bunlar yaratılma sebebini icra ederken yaratılmışların en üstünü olan insan sebepsiz, gayesiz ve amaçsız olur mu?..

Başıboş ve gelişigüzel davranmak insana yakışır mı?..

Bugün insanlık namına karşı karşıya olduğumuz en kritik ve tehlikeli sorun “akıl ve irade” sahibi insanın hedefsiz veya yaratılış amacına ve fıtratına aykırı bir yaşam sürmesidir.

“Üniversite sınavına girmiş bir öğrenciye nereyi tercih edeceksin, hedefin ne?” diye sorulduğunda vereceği “ben öylesine çalıştım ve öylesine girdim, herhangi bir hedefim yok, tercih falan vermeyeceğim” cevabı belki de bir ebeveynin duymak istemeyeceği en son sözdür.  

                Evet, hayatın amacı amaçlı bir hayat yaşamaktır. 

Bir insanın belki de en büyük ve muhteşem duruşu, sorumluluklarının farkında olarak yaradılış amacına uygun doğru bir amaçla yaşamayı bilmesidir.

İster bir an, isterse bin yıl yaşayalım, değişmeyen soru hep şu olagelmiştir:

Hayatımızın amacı nedir, hayatımızı anlamlı kılan nedir?

                Devamı inşallah bir sonraki yazıda...

                Allah(cc)’a emanet olunuz.