Sonu bayram ile neticelenecek olan şu mübarek günlerde, ruhumuza ve yaşantımıza en çok etki edecek olan faaliyetimiz Kur’an-ı Kerim ile olan muhataplığımızdır.

Kur’an; en çok okunan kitap demektir ve tüm yönleriyle şifadır.

Zaman geçirmek veya hobi olsun diye değil; hükümleri bireysel, ailevi ve toplumsal hayatımızda pratize etmek için okunur/okunmalıdır.

Hükümlerine muhalif hareket etmenin vebalinin sadece ahirette çekileceğini düşünmek tam anlamıyla cehalet veya eblehliktir.

Kur’an-ı Kerim ve Hz. Resulullah(sav), her türlü sorunun çözüm kaynağı ve yolunu şaşırmışlar için hidayet rehberidir. İnsanlığın her iki cihanda da saadete ermesi için bir kurtuluş reçetesidir.

Bugün İslam ümmeti büyük bir şaşkınlık içinde bocalayıp durmakta…

Yaşadığı acılardan çok ne yapacağını, nereye sığınacağını ve nereye başvuracağını bilmez halde...

Yerel ve küresel şeytanların sinsilikten uzak daha aleni olarak cürümlerini ve zulümlerini gerçekleştirme küstahlığı ve “bizden size ancak düşmanlık vardır” deme cüretinde bulunmaları, ciddi bir ilahi ihtarı da bünyesinde barındırır aslında.

Yani ümmetin yaşadığı mevcut durum adeta dile gelerek “okuduğunuz ilahi kitapta Allah(cc), sizi önünüzde var olan tehlikeler hususunda uyardığı halde siz uyarıları dikkate almıyorsunuz” ve “sorumluluklarınızı yerine getirmiyorsunuz” demekte.

Elbette bugün İslam ümmetinin yaşadığı buhran, kan ve gözyaşı, kutsal mekânların esareti, değerlerin çiğnenmesi, güven ve huzurun kalmayışı, neslin bozulmasında Evanjelist ve Siyonist küresel emperyal güçler ve bunların yerli şeytancıklarının etkisi yoktur denilemez.

Ancak acı da olsa, kabullenilmesi zor da olsa asıl sorumluyu ıskalıyoruz.

Haydi, hep birlikte Kur’an-ı Hâkim’i okuyarak problemin kaynağını ve nasıl çözüleceğini tespit edelim.

 “Derken şeytan, kapalı olan avret yerlerini birbirine göstermek için onlara fısıldayıp kafalarını karıştırdı ve “Rabbiniz size bu ağacı sırf melek olursunuz veya ebedî yaşayanlardan olursunuz diye yasakladı” dedi.” (A’raf 20)

“Onlara, “Ben gerçekten sizin iyiliğinizi isteyenlerdenim” diye de yemin etti.” (A’raf 21)

“Böylece ikisini de ayartmış oldu. Ağacın meyvesini tattıklarında ayıp yerleri kendilerine göründü. Ve cennet yapraklarından üzerlerini örtmeye başladılar. Rableri onlara, “Ben size o ağacı yasaklamadım mı ve şeytanın size apaçık bir düşman olduğunu söylemedim mi?” diye seslendi.” (A’raf 22)

Bu gelen ayeti kerimeye dikkat!..

“Dediler ki: “Ey rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz, bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz!” (A’raf 23)

Evet dikkat ettiniz mi?

Anne ve babamızın, mutlak şer olan şeytana yönelik;

Suçlaması yok.

Şikâyeti yok.

Bahane ileri sürmesi yok.

Ertelemesi yok.

Bir ‘an’da panikliyorlar.

Şaşırıyorlar.

Ama hemen sonrasında kendilerine gelip, Rabbe yöneliyorlar.

Kendilerini suçlayıp fenafil hükmüllah ile davranışlarına çekidüzen veriyorlar.

Velhasıl;

Bugün yaşanılan bunca menfi durumun tek suçlusu şeytan mı? Biz “emin” miyiz? Hele bir de bu mübarek günlerde eli kolu bağlıyken.

Bir an önce bu basitlikten ve kolaycılıktan sıyrılıp zamanın mahiyetini dikkate alarak ve bir bütün olarak Kur’an’a ve sünnete tabi olmak elzemdir.

              Allah(cc)’a emanet olunuz.