Bismillah…
Geçen hafta, eğitim sistemimizi araçsallaştırıp “amaç” haline getiren iki sınavdan biri olan LGS sınav sonuçları açıklanmıştı.
Bu hafta ise benimsemesek de hoşumuza gitmese de toplumumuz tarafından hayat memat meselesi olarak görülen YKS sınav sonuçları açıklandı. 6 Ağustos’ta ise tercih sürecine girilecek.
İki buçuk milyon öğrencinin katıldığı bu sınav sonucunda öğrenciler üniversite/fakülte seçiminde yine maalesef kişisel ilgi ve yetenekleri doğrultusunda değil de ağırlıklı olarak belli bir sosyal statüye ulaştıran ve belli bir ekonomik getirisi olan programlara yerleşmek için tercihlerde bulunacaklar.
Öğrencilerimizin tercihte hata yapmamaları için ÖSYM’nin yayınladığı kılavuzu okumaları ve MEB’in görevlendirdiği tercih danışmanları ile görüşmeleri elzemdir.
Ülkemizde icra edilen eğitim-öğretim sistemimizde “merkezi sınavlar” ölçme ve değerlendirme hususunda neredeyse tek kıstas haline gelmesi hasebiyle sınavların teknik yönü belli bir profesyonellik düzeyine ulaşmış durumda.
Geçmiş yıllara nazaran hatalı soruların olmaması; soruların öğrencileri okumaya, yorumlamaya sevk etmesi; bilgileri ve grafikleri analiz etme yeteneği kazandırması; problem çözümünde bilgileri doğru ve yerinde kullanma becerisi kazandırması yönleriyle kayda değer bir mesafe kat edildiği görülmekte.
Sonuçların açıklanması sürecinde öğrencinin sınavda kullandığı cevap kâğıdı görüntüsüne, yaptıkları işaretlemelere, doğru cevaplara ulaşması ve ayrıca, öğrencilerin form üzerindeki soru numaralarını tıkladıklarında, her soru için açılan yeni pencerede soru kökünü, cevap seçeneklerini ve sorunun doğru cevabı ile ilgili soruya kendilerinin vermiş olduğu cevabı görmeleri teknik açıdan olumlu gelişmelerdir.
Bu tür teknik ayrıntılar, bundan 4 yıl öncesine kadar yaygın olarak yaşanan şaibeleri ve usulsüzlükleri bertaraf etme hususunda atılan etkili adımlardır.
Bütün bu gelişmelerle birlikte ÖSYM, soru hazırlama komisyonunda görev verecekleri tespit ederken toplumun milli ve manevi hassasiyetlerini önemseyen ehil kişilerden olmasına dikkat etmelidir.
YKS sınavında 500 tam puan alan bir öğrencinin söylemleri başta karar alıcılar olmak üzere eğitim-öğretimle ilgisi olan herkes ve her kesim için vaz geçilmez bir prensip olmalıdır. Şöyle diyor öğrencimiz:
“Başarımın sırrı program yaparak çalışmak. Günlük, haftalık program yaptım. Gün içinde ne yapacağımı biliyordum. Deneme sınavlarında yaptığım yanlışlara tekrar dönüyordum. Neden yanlış yaptığımı araştırıyordum. Böyle olunca netlerim arttı. Yanlış yaptığım zaman moralim bozulmadı, aksine neden yanlış yaptığımı fark edip, sorunu çözüyordum."
Evet, yanlışı ve sorunu görmek; gördükten sonra yanlışı ve sorunu çözmeye azmetmek dürüstlüğün ve başarının sırrıdır.
Öğrencilerimizin tercih yönelimlerine gelince başta da belirttiğimiz gibi öncelikli olarak ekonomik kaygılara dayanmaktadır. Ülkemizde sınavlara biçilen rol bireyin, ilgi ve yeteneklerine yönelip kendisini akademik olarak yetiştirip geliştirmek değil öğrencinin başat amacı kendisini işsizlikten kurtaracak ve ekonomik yeterliliğe ulaştıracak bir mesleği edinmektir.
Ciddi bir araştırmaya gerek duyulmadan iki buçuk milyon öğrenciden yüz bin gibi çok sınırlı sayıda öğrencinin bu yöndeki amacına ulaşabildiği; devletin mezun öğrencilerden gelen istihdam talebini karşılayamadığı görülecektir.
Maalesef ülkemiz üniversite mezunu işsizler ordusuna dönüştü. Eğitim fakültesinden tutun da eczacılık fakültesine; çeşitli mühendisliklerden tutun da sosyal bilimler fakültelerine değin birçok programdan mezun olan milyonlarca öğrenci işsiz halde dolanmakta.
Esasında sınavların, bilim ve teknolojik gelişme ve toplumsal hayata katkı sunacak bir amaca yönelik yapılması gerekirken, öğrencilerin bir kısmını bürokrasiye diplomalı adam yetiştirme ve geri kalan büyük çoğunluğu da kendi haline bırakacak şekilde bir maraton koşucusu haline dönüştürmesi gelecek açısından içler acısı bir durumdur.
Ortaokul düzeyine kadar zorunlu eğitim görmek tamam. Ancak liseyi bitiren 18 yaşındaki bir genç ve özellikle üniversitede bir programı bitiren minimum 22 yaşındaki bir genç hangi işle iaşesini giderebilir.
Hükümet Avrupa Birliği gibi yapılara girmek için veya dünya kamuoyuna kendini kabullendirmek için, “bakın benim şu sayıda üniversite mezunu vatandaşım var, toplum olarak eğitim seviyemiz çok yüksek” stratejisi gereği mi bunu yapıyor?
Ancak şu da unutulmamalı;
Bir hükümetin ekonomik başarısı ki, bu başarı siyasi başarıyı da etkiliyor, işsizlik oranının düşük oluşuyla ölçülüyor.
Son olarak şunu belirtmeden geçemeyeceğim. Başta YÖK, ÖSYM ve MEB gibi hayati kurumlarımız danışma ve dayanışma içerisinde irtibatlı halde bütüncül bir yapı arz ederek her biri kendi sorumluluğunu icra etmeli.
Allah(cc)’a emanet olunuz.