Bismillah…

        “İnsanın Dört Zindanı” adlı kitabında toplum bilimci Ali Şeriati, bu dört zindanın Doğa, Toplum, Tarih ve İnsanın Kendisi(Nefsi) olduğunu belirtir.

        Bu dört zindandan ilk üçü insanın dışındadır ve salt okumayla yani ilim ve bilim ile maddi anlamda duvarlar yıkılıp zindan olmaktan çıkarılabilir.

        Yıkılan zindanların bir bahçeye dönüşmesi, ancak dördüncü zindandan kurtulmak ile mümkündür.

       “ Nefis zindanı” insanın çevresinde değil bizzat içindedir. İnsanın bir parçasıdır. İnsanın “içinde yaşadığı dış dünyayı” imar etmesi ilim ve bilim ile mümkün olabilir; ancak insanın, “içindeki dünyayı” imar etmesi “İman” ve “İslam” ile mümkün olur. Yani İnsan; ancak, dışındaki dünya ile içindeki dünyanın esaret zincirlerinden kurtulursa gerçek mutluluğa ve kurtuluşa erebilir.    

        “Nefsini arındıran temizleyen kimse gerçekten kurtuluşa ermiştir. Nefsini kirletip karanlığa gömen kimse ise elbette ziyana uğramıştır.” (Şems Suresi 9-10)

        Demek ki, ilim ve bilim ancak Allah(cc)’ın adıyla öğrenilirse ve üzerinde işlem yapılırsa kurtuluş mümkün olur. Bunun adı da “iman ve salih ameldir” dir, “ilahi rızaya” ulaşma aşkıdır. Kaynağı Kur’an-ı Mübin ve Hz.Habibullah(sav)’tır.

       Hz. Bilal(ra)’in “İman” ve “İslam”ı tercih etmesi sadece Ümeyye bin Halef’in esaretinden kurtulmak için değildi. Ağır işkenceler altında Hz.Sümeyye ve Hz.Yasir gibi dünya hayatına veda edebilirdi. Demek ki, Bilal-i Habeşi’nin amacı, tüm yaratılmışların özellikle nefsin köleliğinden kurtulup gerçek hürriyete ermek; gerçek aşka, Allah(cc)’ın ve Hz.Resulullah’ın sevgisine, nail olmaktı.

       Bugün bu dört zindanın kapısının önüne bir de, bir asker yerleştirilmiş: “Medya”

       Haber ve bilgi akışı sağlanarak, gönülleri ve zihinleri yönlendiren; birey ve toplumun dünya görüşünü ve davranışına etki eden: “Medya”

       Siyasi çevrelerin ve devasa şirket sahiplerinin, belirledikleri hedeflere ulaşmak için üzerinde algı operasyonları gerçekleştirdiği en etkili alan: “Medya”

       Sizler; medyaya, insanın beşinci zindanı da diyebilirsiniz.

       Ama ben, medyayı; ya insanı zindanlarından kurtarabilecek yönlendirmeyi yapan bir “rehber” ya da insanı, ebedi mahkumiyete ve azaba sürükleyecek bir cellat olarak görüyorum.

      Yasama, Yürütme ve Yargı gücünün yanında dördüncü bir güç olarak: ”Medya” ile

      “Medyanın gücü mü, yoksa gücün medyası mı?” üzerinde çokça konuşulmuş ve yazılmış.

      Bana göre her medya kuruluşunun arkasında muhakkak ya bir siyasi güç ya da devasa ticari şirketler vardır. Bunlar, düzenledikleri projelerin hedef kitleler üzerinde maksimum düzeyde etki etmesi için medyayı etkili bir vasıta olarak kullanırlar.

      Kapitalist Batı Dünyası; Marksizm, Sosyalizm, Nasyonalizm, Hümanizm, Kemalizm, Apoizm, Feminizm, LGBT… vb. tüm beşeri “izm”leri ve kesimleri (hatta Müslümanları bile) çıkarları doğrultusunda kullandığı ve birçoğunu ustaca organize ettiği gibi medyayı da en etkin biçimde kullandı ve halen kullanmakta. Kapitalizm sadece İslama ilişememiştir.

      Ultra lüks sayılan eşyalar zorunlu ihtiyaçmış gibi; obezite yapan zararlı gıdalar vitamin ve protein yönünden tüketilmesi zorunlu gıdalarmış gibi algılar oluşturularak aşırı ve ölçüsüz tüketim ile kitleleri kendine bağımlı kıldı.

      Hollywood’da çekilen sinemalarda tüm dünyaya bir taraftan sekülerizm ve ahlaksızlık pompalarken bir taraftan da Müslümanları terörist olarak gösterilip kitlelere İslamofobi enjekte etti.

      Bu bir “Haçlı Seferi”dir diyerek, İslam’a karşı savaş ilan eden Batı Dünyası, İslam Coğrafyasını ürettikleri yeni nesil bomba ve füzelerle darmadağın ederken, bu saldırıları TV’lerde canlı olarak yayınlayıp, yenilmez oldukları algısını oluşturdu.    

      Ülkemizde genellikle sol fraksiyona sahip sinema ve ses sanatçıları(!) eliyle İslam’ın toplumdaki etkisini yok etmek için projeler piyasaya sürdü. Yeşilçam’da çekimi yapılan filmlerin birçoğunda İslami terimler kullanılarak, bu terimlerin belirttiği değer yargıları ve şahsiyetleri hedef aldı.

      Çekilen bazı filmlerle sorumsuzluğun ve şamatanın cazip gösterildiği sınıf ve okul ortamı ile eğitim ve öğretimin ciddiyeti yok edildi; bazılarında ise gayri meşru ilişkiler ve bozuk iletişimler yoluyla sevgi, saygı, sadakat ve güvenin hakim olduğu İslami aile yapısı tarumar edildi.

      Bu yazdıklarımın hepsi ve daha fazlası halen icra edilmekte…

      Bugünlerde ABD kökenli kuruluş olan Netflix tarafından Türkiye’de çekimi yapılıp gösterime sunulan; İslami ve insani değerleri ve kurumları zirü zeber eden dizi ve niceleri ortadayken…     

      RTÜK sessiz; Milli Eğitim Bakanlığı sessiz; Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı sessiz…

      Herkes ölü bir ceset gibi sessiz ve tepkisiz…

      Tüm bunlar basit ve masum komedi, aksiyon, savaş… filmleri olarak görülmekte.

      Gerçek olanlar da sanal gibi hissedilmekte…

      Her şeye ama her şeye duyarsızlaşmışız.

      Kalben buğzetmeyi bile terk etmişiz.

       Yaman ve trajik bir seyretme hastalığına müptela olmuşuz.

       Bakakalmışız, donakalmışız, uyuyakalmışız.

       Coronavirüsün iliklerimize kadar ölümü hatırlattığı bugünlerde zindanlarımızdan kurtulmak için hala Muhammedi bir uyanış vakti gelmedi mi?..    

        Allah(cc)’a emanet olunuz.