İmam Malik, bir içtihadından dolayı Medine valisi tarafından tutuklattırılır. Ve içtihadından dönmesi için kırbaçla vurulur. O kadar kırbaç yedi ki kas lifleri ve sinirlerinin zedelenmesinden dolayı kolu felç oldu. Kendisine kırbaçla vurulduğu esnada o mübarek İmam şöyle diyordu: '' Ya Rabbi! Onları affet. Çünkü onlar bilmiyorlar.' Kırbaçların etkisiyle bayıldı. Kendine gelince de oradaki halka şöyle seslendi:'' Şahit olunuz, ben hakkımı beni dövenlere helal ettim.'' Olay, Halifeye intikal edince Halife valiye kısas uygulatmak ister ama İmam Malik: ' Hayır, ben onu affettim.' der.
Yukarıda anlattığımız kıssayı zalime boyun eğmek veya zalim yöneticileri görmezden gelmek için anlatmadık. Bakın kırbaçlanmak pahasına da olsa haktan vazgeçmeyen bir İmam var karşımızda. Korkak falan değil. Eğer korkak olsaydı içtihadından döner veya dönmüş gibi yapardı. Ama her şeye rağmen bildiği hakikatten vazgeçmiyor. Hakkı söylüyor. İşte bu dengeyi ayarlamak gerekir.
Firavun'a Hz. Musa'yı gönderen Allah, peygamberine ne nasihatte bulunuyor? '' Ona yumuşak sözlerle, güzellikle anlat, umulur ki sakınır.''
Özellikle yönetici pozisyonundaki kişileri uyarırken veya onlara nasihat ederken doğru olan üslubu seçmek gerek. Yönetici derken sadece akla Cumhurbaşkanı veya Başbakan gelmesin. Evin babası, ev halkı için yöneticidir. Bir muhtar, mahallenin yöneticisidir. Cami İmamı, caminin yöneticisidir. Okul Müdürü okulun, dernek başkanı derneğin yöneticisidir. İş yerindeki şef, amir, müdür vs. kendi çapında yöneticidir. Biz toplum olarak ne yazık ki yöneten insanlarda bir eksik veya kusur gördüğümüzde hemen bedduaya sarılıyoruz. O kişinin düzelmesi için dua edenimiz çok azdır. Örneğin bir dernek başkanı düşünün. Eksik ve hataları var. Ne yapacak diğer üyeler? Bu başkanı devir, yenisini getir mi diyecek? Yoksa bu adamı yıpratmadan eksiklerinin düzelmesi için ona dua edelim ve onu hikmetle düzeltmeye çalışalım mı diyecek? Evet, çoğunlukla bizler düzeltme yerine tasfiye yöntemini seçiyoruz. Ama 90 tane güzel yanı olup 10 olumsuzluğu olan bir yöneticiyi yıpratmak yerine düzeltme gayreti içine girmek, ehli hakikatin yöntemidir.
Özellikle İslami derdi olan kardeşlerimiz, çevresindeki yöneticilerle olumlu ilişkiler kurmak zorundadır. Mesela İslami kaygıları olan bir öğretmen, okul müdürü ile sürekli iletişim halinde olmalı ki müdürüne hayırlı işleri telkin edebilsin. Veya bir dernek düşünün ki faaliyet yaptığı vilayetin valisi ile belediye başkanı ile bulunduğu semtin muhtarı ile hiç diyalog kurmayacak. Böyle bir dernek halka hitap edebilir mi? Marjinallikten kurtulabilir mi? Toplum böyle bir derneği sahiplenmez.
Bakın bu konuda İmam Malik ne diyor: ''Allah-u Teâlâ'nın kalbine ilim ve fıkıh koyduğu her Müslüman'a ve her kişiye, elinde kuvvet olan idarecilerin yanına gidip onlara hayır tavsiye etmesi, onları kötülüklerden sakındırması borçtur. Çünkü onlara bu vazifenin yapılmasıyla dünyanın yüzü değişir ve faziletli bir dünya doğar.''
Evet, özellikle doğudaki âlimlerimize seslenmek istiyoruz: Ey âlimler, bulunduğunuz mahallenin muhtarı ile yaşadığınız şehrin valisi ve belediye başkanı ile lütfen diyalog içinde olun. Ey İslami derneklerin başkanları ve yönetim kurulu üyeleri, lütfen çevrenizdeki en basit yöneticilerle dahi iletişim halinde olun. Bu davranış, İslami hizmetlerin önünün açılmasına vesile olacaktır. Elbette yöneticiler ve idare mevkiinde olan kişiler, Salih insanların en nefret ettiği kibirli tutum ve davranışlar sergileyebilirler. Her şeye rağmen İmam Malik misali çevremizdeki yöneticilerin ıslahına çalışmalı, onlara güzel ve hikmetli sözlerle nasihat etmeliyiz.
Bakın İslami hizmetlerinden dolayı 28 Şubat döneminde hapse atılıp 14 yıl cezaevi yatan bir Seyda`nın anısını sizlerle paylaşayım. Bu Seyda, cumhurbaşkanına hep dua eder, bizleri bir gün bu adam buradan Allah'ın izni ile çıkaracak dermiş. Hatta bütün Yusufilerin cezaevinden çıkacakları bir tarih de vermiş. Eğer bu tarihe kadar çıkmazsak ben de Erdoğan'a beddua ederim, üstünü çizerim demiş. Hâsılı Seydanın verdiği tarih gelmiş ama tüm arkadaşları ile beraber Seyda cezaevindedir. Seyda eline bir kâğıt kalem alıp Recep Tayyip Erdoğan`a yazmış. Kendisine, ''Hani Seyda daha çıkmadık, ne yapacaksın üstünü çizecek misin?'' diye soran arkadaşlarına, ismi yazılı kâğıdı çıkartıp ''Bütün samimiyetim ile üstünü çizip beddua etmemi istiyorsanız ben beddua edeyim, siz de âmin deyin.'' Demiş. Orada bulunanlara tek tek soran Seyda, arkadaşlarının hepsinden aynı cevabı almış: Evet, tarihi cevaba bakın: ''Seydam, bu adam bizi görmese de duymasa da bu ümmete faydası var. Dolayısı ile sen yine ona dua et, biz de âmin diyelim. Biz yansak da bu ümmet bu adamı seviyor. Onun iyiliği ümmetin iyiliği olacaksa biz zindanlarda Allah'a kavuşmaya sabrederiz.'' Gözyaşları kurumayanları ağlatacak bu tarihi sözler, Diyarbakır'ın zindanlarında tarihe geçecektir. Buradan Sayın Cumhurbaşkanına sesleniyorum: 26 yıldır haksız yere zindanlarda olup da ümmetin maslahatı için size dua eden Yusufilerin mağduriyetlerine son verin. Adalet isteyen bu Salih adamların sesini duyun.
Selam ve dua ile...