Devlet-i Kerime, anayasanın ve nizamın belirlediği yola gerçekten inanan, izzetli ve dik duran devlettir, nüfuz edilmezdir.
Peygamber Efendimizin kurmuş olduğu düzenin en önemli özelliği iman ve maneviyattır.
O’nun kurmuş olduğu düzende ikinci olarak biz kıst ve adaleti görüyoruz. Her Hakkı hak sahibine iade etme temeline dayanan mükemmel bir düzen kurdu.
Bu düzeni ilim ve marifet ile yani Allah'ı tanıma ile bilinç ve uyanıklıkla insanlara kazandırdı. Bilinç, marifet ve teşhis gücü ile halk aktif bir güç haline geldi ve aktif olan bu halkı, Allah resulü; samimiyet ve kardeşlik bağlarıyla birbirlerine sıkı sıkıya bağladı. Allah Resulü, tezkiye ve arındırma ile bireylerle tek tek ilgilendi. Bireylerin ahlak ve davranışlarını ıslah etti.
Peygamber Efendimiz toplumuna iktidar ve İzzet bahşetti. Allah resulünün yönettiği toplum; horlanan, bağımlı, mukallit ve elini ona buna açan bir toplum olmadı. İzzetli, muktedir ve kararlı bir toplumdu onlar. Yine Allah resulünün kurmuş olduğu düzende aralıksız bir şekilde çalışma, hareket ve ilerleme vardı.
Medine mescidini sloganlarla, ilahilerle inşa eden Allah resulüydü. O (sav) çevresine haz veren, neşeli biriydi. Peygamberimizin insan hayatına hareketlilik, güç ve şevk katan bir çalışma usulü tercih ettiğini görüyoruz.
Evet, Allah resulünün devleti devlet-i kerime idi. Kendisi ve ashabı Müslümanların velisi idiler. Peki, bugünkü idareciler nasıl?
Müslüman ülkelerdeki birçok koltuk sahibi idarecinin Müslüman olmasına rağmen Müslüman bir şahsiyet sergilemediğini görüyoruz. Hatta birçok yönetici, 5 vakit namazını kılsa bile kendi odasında, kimsenin görmediği bir şekilde namazlarını eda ediyor. Biz buna şahit oluyoruz. Müslümanlığını gizleyen, İslami şahsiyetini gizleyen, Müslüman bir anne babanın, dindar bir ailenin çocuğu olduğunu gizleyen nice müdürle, idareci ile tanışmışız. Bu tür insanlara, ‘Niçin Müslümanlığınızı gizliyorsunuz? Niçin mescitlerde namaz kılmıyorsunuz da gizli yerlerde namazlarınızı eda ediyorsunuz?’ diye sorduğumuzda; kimileri erkekçe itiraf ediyor ve diyorlar ki: ‘Kardeşim bu ülkede yarın ne olacak bilinmez. Biz koltuğumuza sevdalıyız. Yağmur nereye yağarsa çadırı oraya götürürüz. Bizim namaz kıldığımızı bilirlerse yarın ortam ve şartlar değiştiğinde müdürlüğümüz, koltuğumuz elimizden gider. Bu yüzden saklıyoruz İslami kimliğimizi.’ Kimisi de ‘Adil olmalıyım herkese nötr davranmalıyım.’ gibi kelimelerin arkasına sığınarak koltuk sevdasını gizlemeye çalışsa da belli makama mevkilere gelen insanların Müslüman bir şahsiyeti olsa bile İslami kişiliğini koruyamadığını veya gizlediğini müşahede ediyoruz. Bu durum bizi çok üzüyor.
FETÖ'nün insanlara zerk ettiği bukalemun tipi Müslüman özelliği ne yazık ki birçok kişiye bulaşmış. Tabii 28 Şubat süreci, 1. Dünya Savaşı'ndan sonraki kaotik ortam, başörtüsünün dahi halen anayasal güvence altına alınmayışı, Müslüman halkımızın İslami haklarının anayasal güvence altında korunmayışı, belli makam ve mevkilere gelen insanların makamlarını korumak için İslami şahsiyetlerini gizlemelerine sebep oluyor.
İnsanoğlunun en büyük ülkü ve ideali adalet ve güvenliktir. Güvenlik içinde başkalarıyla kolaylıkla yaşayabilmektir. Fakat 1. Dünya Savaşı'ndan sonra ne yazık ki Müslümanların hak hukukunu himaye edecek, Müslümanların izzetini, devletini, namusunu, can ve mal güvenliğini savunacak bir yöneticimiz, bir devletimiz kalmadı. Ulus devletler üzerinden Müslüman ülkeler paramparça edildi. Ulus devletler de ne yazık ki kendi haklarının Müslüman kimliğini savunmadılar. Hatta Müslüman kimliğini ve ümmeti, ulus devletin bir düşmanı olarak gördüler. Irkçı, faşist bu zihniyet; İslami kimlik sahiplerini hep dışladı.
Sonuç olarak günümüzde belli bir makama/mevkiye gelen insanların Müslüman kimliklerini gizlemesine hatta namaz kılmasına rağmen 5 vakit namazını gizli gizli kılmasına sebep oldular.
Öncelikle Müslümanların bu zihniyeti değiştirmesi lazım… Allah'ın kendisine bir makam/mevki verdiği kişinin Müslüman şahsiyetini her ortamda açık ve net bir şekilde ortaya koyabilmesi gerekir. Elbette ki Müslüman bir yönetici adaletli olacak. Liyakate bakacak, fakat Allah'ın makam/mevki verdiği yöneticilerin; Müslüman halkımızın İslami hak ve hukukunu koruma konusunda herkesten daha cesur daha atılgan olmaları gerekir.
Hükümete uyarı: Bu arada memur işçi ve emekli maaşlarını; yani sabit gelirli vatandaşlarımızın alım gücünü arttırmak için hükümet zam yaptı. Yapılan bu zamlara başta Memur-Sen’in itiraz ve önerileri dikkate alınarak tekrardan güncellenmesi icap ediyorsa güncellenmelidir. Özellikle memur ve emekli kesim küstürülmemelidir.
Allah'ın kendisine mülk verdiği insanların Allah için hareket etmesini ve bu mazlum Müslüman halka kol kanat germesini Yüce Rabbimizden diliyoruz.