Bu sorunun cevabını tarihi vesikalarla verelim inşallah.
1- 22 Mart 2004 tarihinde tekerlekli sandalyede olmasına rağmen Şeyh Ahmet Yasin, sabah namazında camiden çıkarken 67 yaşında iken Apaçi helikopterinden atılan füzeyle vücudu parçalanarak şehit edildi. Ölmeden önce ‘’Allah’ım ümmetin suskunluğunu sana şikayet ediyorum!’’ diyerek Ümmet-i Muhammed’i Allah’a şikayet etmişti.
2- 23 Mart 1960 tarihinde her türlü işkenceye, zulme maruz bırakılan, Kur’an alfabesi ile Türkçe okuyup yazan ve bunun günümüze taşınmasına vesile olan Said-i Nursi vefat etti.
3- 16 Mart 1988 yılında Halepçe halkı Batının kuklası Saddam Hüseyin tarafından kimyasal gazla yok edildi. 6357 kişi zehirlenerek ya da yanarak şehit oldu, 14.765 kişi de ağır derecede yaralandı. Kimyasal gazın etkisiyle yıllar geçmesine rağmen kimyasal gaza maruz kalan 43.753 kişi şehit olurken 61.200 kişi de sakat kaldı.
4- 18 Mart Çanakkale zaferidir. İnsanımız canını siper ederek emperyalistlere karşı mücadele ettiği günün tarihidir. Rakamlar net olmasa da 256.000 bin Müslümanın şehit edildiğini biliyoruz. 1915-1916 yılları arasında gerçekleşen bu savaş, 18 Mart 1915 tarihinde düşmanı hezimete uğratan Müslüman halkımızın zafer tekbirleriyle neticelendi.
Bu köşeye sığdıramayacağımız kadar mart ayında Ümmet-i Muhammed’in yaşadığı zulümler, katliamlar gerçekleşmiş. Dikkat ederseniz, hep şehitlerimizin sayısının çokluğuyla övünüyoruz. Bu konuyla övünmek hakkımız elbet. Peki, bu kadar insanımızı şehit edenler kim? Toplumları Mustazaflaştıran kim? Zalim kim? Yapılan birçok etkinlikte bu sorular cevapsız kalıyor.
Çanakkale zaferi şöyleydi, böyleydi deyip duruyoruz. Her programda şehitlerimizin sayısının çokluğuyla övünüyoruz. ‘’Bu kadar şehit verdik, düşmanın Çanakkale’yi geçmesine izin vermedik!’’ naraları atılırken ‘’Zalim kim? Bu düşman kimdir? Günümüzdeki pozisyonu nedir? Ülkemizle ilgili hangi emellere sahiptir?’’ ve ‘’Günümüzde bizim durumumuz nedir?’’ soruları her zaman cevapsız kalıyor.
Halepçe‘de binlerce insanın katledildiği söyleniyor, ağıtlar yakılıyor. Fakat hiçbir etkinlikte Halepçe halkının katledilme sebebi ve katleden katillerin zihniyeti anlatılmıyor. Niçin anlatılmıyor? Zalimlerin anlatılmamasını iyi niyetli bir davranış olarak görmüyoruz. Mazlumun mazlumiyetini ortaya koyup zalimin zulmünü ifade etmemek, zalimi ifşa etmemek mümince bir tutum; muvahitçe bir davranış değil.
Evet, mart ayında Mustazafları yâd etmeliyiz. Parçalanarak öldürülen Şeyh Ahmet Yasin’i hatırlatmalıyız. Ömrü zindan köşelerinde geçtiği halde mücadeleden vazgeçmemiş Said’i Nursi’yi yâd ederek idam sehpalarında sallandırılan mazlum âlimlerimizin katili olan sistemin kanlı tarihini insanımıza göstermeliyiz.
Türkçemizde güzel bir deyim var: “Celladına aşık olmak” Araştırdık aynı deyim Arapçada da var. Birinci Dünya Savaşından sonra biz özümüzü koruyabildik mi? Çanakkale’de Savaşan askerlerimiz, savaş esnasında dahi namazlarını cemaatle kılıyorlardı. Bugünkü neslimiz namazlarını kılıyor mu? Çanakkale’de şehit olan mazlum insanlar; İslam şeriatının tahrif edilmemesi için, zalimlerin Müslüman halkımızı dininden, inancından döndürmemesi için can verdiler. Peki, Çanakkale’den sonra bu topraklarda İslam’ın egemenliği muhafaza edilebildi mi?
Mart Ayı Mustazaflar ayıdır. Mustazafların çilesini ifade etmek insani bir vazifedir. 1. Dünya Savaşından sonra yeryüzündeki bütün insanlığı sömürmek üzere kurulan sistemler, insanlığın başına bela olmuş durumdadır. Çanakkale şehitlerini anarken insanımıza; sömürgeci kimdir, zalim kimdir, mustazaf kimdir, mazlum kimdir, müstekbir kimdir… Bunları da öğretmek gerek.
Şeyh Ahmet Yasin başta olmak üzere tüm şehitlerimize selam olsun.
Zalimi tanıyıp ezen ve tüm zalimleri zelil eden bir ümmet olabilme duasıyla…