Allah’a hamdolsun iki yıl aradan sonra camilerimizde, okullarda, medreselerde, Kur’an kurslarında yaz kurslarımız başladı. Okullarımız, camilerimiz, medreseler maşallah cıvıl cıvıl çocuklarla dolu. Telafi eğitimi kapsamında ilkokuldan ortaokula kadar her kademede çocuklarımız okulda okul dersleri almakla beraber camilerde de saat 9 ile 12 arasında Kur’an-ı Kerim eğitimi alıyorlar hatta camilerimizdeki 4-6 yaş Kur’an kursları bile açıldı.

Dört yaşından 20 yaşına kadar bütün çocuklarımız, gençlerimiz camiye, okula gidiyorlar. İnsanların terbiye gördüğü, eğitim gördüğü eğitildiği mekanlar yeryüzünün en hayırlı ve en bereketli mekanlardır.

Çocuklarımızı yetiştirmemiz her anne babanın üzerine borçtur. Peygamberimiz diyor ki: “İnsan öldüğünde amel defteri kapanır, şu üç kişininki hariç: Faydalı bir ilim bırakan, sadakayı cariye hazırlayan ve kendisi için arkasından dua edecek salih bir evlat yetiştiren.” Şimdi bir çoğumuz alim değiliz ki öldükten sonra insanların istifade edebileceği bir ilim bırakabilelim. Bu Allah’ın ancak kendisini seçip beğendiği ve büyük hayır verdiği insanlara nasip olacak bir makamdır. Yani öldükten sonra insanların faydalanacağı bir ilmi bırakabilmek gerçekten de erişilmesi zor bir mertebedir. İkinci şık sadakayı cariye diye ifade edilen cami yaptırma, çeşme yaptırma, köprü, okul, yol gibi toplumun kullanabileceği, insanların istifade edebileceği hayırlı mekanların yapılmasına vesile olmak da belli bir zenginlik gerektiriyor, mal, mülk gerektiriyor. Bu tür şeyleri yaptırabilmek de maddi imkana biraz bakıyor. Dolayısıyla birçok insan zengin olmadığı için öldükten sonra bir sadakayı cariye bırakabilmesi de zor. Fakat her anne baba öldükten sonra arkasından kendisine dua edebilecek bir evlat yetiştirebilir.

Bir anne-baba cahil de olsa, okuma yazması bile olmasa günümüz şartlarında hayırlı bir evlat yetiştirebilir. Nasıl mı? Çok basit: Çocuğunu camiye, Kur’an kursuna göndererek… Biz bu vesileyle bu köşeyi okuyan tüm dostlarımıza, kardeşlerimize, okuyucularımıza diyoruz ki: Herkes çocuğunu Kuran’ın öğretildiği bir yere mutlaka göndersin. Yani camide öğretiliyorsa camiye göndersin, okulda öğretiliyorsa okula göndersin, Kur’an kurslarında veya derneklerde öğretiliyorsa derneğin Kur’an kursuna göndersin. Yani çocuğu, Kur’an’ı nerede iyi öğrenecekse oraya göndersin. Ama mutlaka çocuğunu Kur’an eğitimine göndersin.

Geçen gün bir dostumuz beni aradı. Dedi ki: ‘Hocam benim evladım hafızdır. Ben istiyorum ki evladım Kur’an-ı Kerim’i okuduğunda manasını bilsin.’ Bu iyi niyeti ve talebi üzerine biz de bu konuda uzman, aslen Suriyeli 29 yıl öğretmenlik yapmış, Arapçayı çok iyi bilen, Türkçesi de çok iyi olan, Suriyeli bir öğretmeni özel ders vermesi için kendisiyle tanıştırdık. Şimdi malumunuz özel derslerin ücreti olur. Normalde bir matematik, Türkçe veya bir fizik dersi, özel dersi bir öğretmen birebir ders verdiğinde saati en az 150 liradır. Ve insanlar da özel ders talebinde bulunan veliler de bu 150 lirayı vermekten gocunmazlar. Ki bu velimiz çocuklar için matematik, Türkçe, fizik gibi derslerin özel öğretmenlerini tutmuş, saat başına 150 TL ücreti ödemiş bir insan. Yani işin yabancısı değil.

Hasılı bizim Arap öğretmenle konuştular, haftada üç gün gelecek, her geldiğinde 1,5 saat ders verecek şeklinde anlaştılar. Arapça öğretmeni Hoca ben para için yapmıyorum, Allah için yapıyorum, dedi. Fakat şu anda işi yok maddi yönden ciddi manada ihtiyacı olan bir insan buna rağmen açgözlü değil mütevazi, tokgözlü. Arada ben olduğum için onun adına ben para meselesini konuştum, dedim ki: Normalde saati biliyorsun 150 liradır ama sen yani ayda bu adama 1000 TL ver, razı olur, zaten sıkıntı değil. ‘Hocam çok!’ dedi. Bir de Arapça için bu kadar veremem, dedi. Yani ha matematik, Türkçe olsa verilirdi ama Arapça için ben bu kadar para veremem! şeklinde söyledi. Hasılı bayağı zorladı, 500 TL’ye bağladı.

Yani bunu niye ayrıntıyla söylüyorum: Ne yazık ki insanımızda İslami eğitime bütçe ayırmak, İslami eğitime para yatırmak gibi bir anlayış yok. Halbuki İslami eğitime her ailenin bir bütçe ayırması gerekir. Matematiğe verdiğin parayı Arapça öğretimine, Kur’an öğretimine sevine sevine vermek gerekir. Peki, bunun alt yapısında bilimsel anlamdaki sıkıntısı ne? Niye insanlar Arapça eğitimine ve Kur’an eğitimine özel ders bile alsa ücret ödemek istemiyor veya vereceği ücreti gereksiz görüyor da matematiğe, Türkçeye vereceği ücreti gönül hoşluğuyla veriyor? Bunun sebebi nedir?

Bunun bilinç altındaki sebebi Birinci Dünya Savaşı’nda ki yenilgimizdir. Bazı okuyucularımız ya her şeyi de buna bağlıyorsunuz, şeklinde bir sitemde bulunabilirler. Ama gerçekten de iyi bir analiz yapıldığında, işin sosyolojik, psikolojik, toplumsal yönleri göz önünde bulundurulduğunda, birçok hesaplamalar, çarpmalar, toplamalar yapıldıktan sonra eşitin(=) karşısına ne yazık ki Birinci Dünya Savaşı’ndaki yenilgimizi yazmak zorunda kalıyoruz. Bu fiziksel yenilginin bilinçaltına yansımasının neticesine denir.

İslami ilimleri, Arapçayı bilmek Kur’an’ı bilmek dünyalık bir karşılığı olmayan yeteneklerdir. Ama İngilizce bilmenin dünyalık bir karşılığı var, maddi bir karşılığı var. Emperyalizmin hükmettiği, kapitalizmin sömürdüğü insanlığın bilinç altında ne yazık ki para edecek ilimlere talep var, para edecek ilimlere yatırım var. Ama para getirmeyecek, dünyalık bir menfaat sağlamayacak ilimler talep edilmiyor, talep edilse de beleş yoldan elde edilmeye çalışılıyor. Beleş etin yahnisi olmaz, demişler. Yani herhangi bir ücret vermeden bir fedakârlık yapmadan bir yatırım yapmadan bir şey elde etmeye çalışmak o işte istenilen verimi almamaya sebeptir.

Biz bütün sevdiklerimize diyoruz ki İslami ilimlere bütçe ayıralım. Çocuklarımızın Arapça öğrenmesi için tecvit ilimleri öğrenmesi için dini ilimlerde ihtisas sahibi olması için gerekirse özel hocayı parayla tutalım. Bu konuda gereken fedakârlık neyse onu yapalım diyor, hepinizi Allah’a emanet ediyoruz.