Uzun yıllar Siyer ile ilgili araştırmalar yaptık. Muhammed Munir Gadban’ın yazdığı Nebevi Hareket Metodunu okuyarak siyer yolculuğumuz başladı. İbni Hişam’ın dört ciltlik İslam Tarihini, Muhammed Ebu Zehra’nın yazdığı dört ciltlik Son Peygamber Hz. Muhammed adlı setini, Ramazan El Butu’nin Fıkhus Sire’sini, İhsan Süreyya Sırma Hocanın 8-10 kitap serisini, Beyan Yayınlarından çıkan Asr-ı Saadette İslam adlı dört ciltlik akademik eseri, Asım Köksal’ın İslam Tarihini, Nedvi’nin, Martin Ligs’in, Salih Suruç’un eserini ve daha birçoklarını okuyarak Allah Resülünü tanımaya çalıştık. Çünkü biz Siyerciydik. Kahraman Yayınlarından çocuklar için çıkan Seyyid Kutup’un 100 küçük kitaptan oluşan İslam tarihi setini de unutmayalım. Tabi çocuklar için yazılan o şaheseri de… Evet, zindanda yazılan o şaheser, Mehmet Ali Gönül Hoca’nın Sevgili Peygamberim 1-2-3 adlı kitabını, çocuklar için yazdığı yeşil kapaklı o üç kitabı…

Siyer denince aklımıza hep Siyer kitapları gelirdi. Bu yüzden hep siyer kitapları okumaya azmettik. Normaldir. Ama hele şu yoruma bir bakın: ‘’SİYER DENİNCE BİR KİTAP AKLINIZA GELMESİN. SİYER, BEŞERİYETİ VAHYE UYDURMA PROJESİDİR.’’ İşte, Siyeri hayatımızda bambaşka şekle büründüren bu fikir, dünyaya bir başka bakmamıza vesile oldu.

Beşeriyeti vahye uydurma projesi… Evet, beşeriyeti, yani insanlığı nasıl vahye uydurabilecektik ki? İslam’ın birçok mekanda maddi olarak yenik düştüğü, Müslümanların gerici, fakir, teknolojiden uzak, haklarını savunamayan pısırık kimseler olarak görülüp alaya alındığı bir zamanın çocuklarıydık. Televizyondaki birçok filmde kendisiyle alay edilen sakallı hocaların figürleri ile İslam’ı basite alanların hakim olduğu bir dönemde büyümüştük. 28 Şubatta sakallı diye hapsedilen, sürgüne gönderilen bir nesildik. Hatta bu ülkenin evlatları olarak anne babalarımızdan, ‘Başbakanların Müslümanlığından dolayı bile idam edildiği bir ülkeyiz, evladım dindarlığını çok belli etme!’ Diye büyüyen pısırık bir nesildik.

İşte, böyle bir nesil olan biz, Rabbani âlimlerin bitmek bilmeyen gayret, çaba, fedakarlık ve cesaretleri sayesinde Siyeri Beşeriyete Uydurmayı hedef haline getirdik. Bir baktık ki Hollanda’nın küstahlarına cevap olsun diye Peygambere Saygı Mitingi için Diyarbakır’ın İstasyon Meydanındayız. Ardından ülkemizin tüm İstasyon Meydanları tekbirlerimizle coşuverdi. Meydanlardaki tekbir ve salavatlara anne- babalarımız ilk önce pek alışık değillerdi. Bir iki yıl sonra onlar da ellerinde La-ilahe-illallah muhammedür-resulullah Kelime-i Tevhid sancağı ile meydanlara geldiklerine şahit olduk. Sindirilmiş bir milletin peygamber aşkı ile nasıl da canlandığını bilmüşahede şahitliğini yaptık.

KPSS, LGS, derken dünyalık kokan sınavlardan sonra bir de baktık ki Siyer sınavları yapılıyor. Umre ödüllü, kitap ödüllü… En önemlisi Allah resulünün hayatına tanıklık etme şerefi veren bir sınav… 300 bin insanımızın katıldığı Siyer sınavları… Rehber TV’deki sınav öncesi ve sonrası yapılan kritikler… Salgında bile devam eden bir aşk… Online siyer sınavı ile yola devam…

Yahu işte beşeriyeti vahye uydurma bu olsa gerek diyesimiz geliyordu. Ama ötelerden ta şüheda meclisinden gelen bir ilhamla: ‘Hayır, kast ettiğimiz bu değil! Bu sadece beşeriyete öğretmektir. Şimdi beşeriyetin hem sosyal hem içtimai dertlerini, sorunlarını İslam ile çözme vaktidir. Çok çalışmamız gerek çok…’ Vazife çok, ömür kısa… İnsanlığın ise birikmiş sorunları yığınla bizi bekliyor.

İşte, biz Siyerciyiz. Beşeriyeti vahye uydurmak için haydi öyle ise “Büyük hedeflere küçük adımlarla ulaşılır.” sırrınca 14 Şubat’ta yapılacak Siyer sınavına 7 Şubat’a kadar büyük bir çaba ile halkımızı kayıt ettirelim. Bu konuda birbirimizle yarışalım. Bu yazıyı okur okumaz hemen bir tanıdığınızı Peygamber Sevdalılarının 14 Şubat’ta yapacağı “O’nu Oku, O’nu Yaşa Online Siyer Yarışması”  online siyer sınavına https://peygambersevdalilari.com/ adresinden kayıt ettirmeyi unutmamanız dileği ile…