Birileri büyük bir iştahla şu başlıkları manşet haber yapmak istiyor: “Gaziantep’te beklenen patlama oldu. Halk Suriyelilere karşı ayaklandı. Adana, Kilis gibi şehirler de her an karışabilir.” Hayret ediyoruz. Acaba insan vatanının karışmasına, ülkemizde kaos çıkmasına bu kadar sevinebilir mi? Ya bunlar bu ülkenin çocuğu değil ya da satılmış zihniyetlerdir.
Özellikle halkımız şunu görmelidir: Bu olayları körükleyen gizli bir el var. Aynı el Gezi Olayları ile bu memleketi günlerce karıştırdı. Ve ufacık bir kıvılcımı tüm dünyaya ‘Türkiye yanıyor!’ şeklinde haber etti. Hükümet, bu tür haberlerin arka planına dikkat etmelidir. 2014 yılında da bu tür haberler artmıştı. Ve ardından 17/25 Aralık, derken 15 Temmuz oldu. Suriyelileri ötekileştirenler bu memleketin gizli düşmanlarıdır.
Gezi Olayları yapaydı. Bunu herkes fark etti. Halk da bu olaylara prim vermedi. Umursamadı. Çünkü failler belliydi. Amaç aşikârdı. Fakat bölgede, sınır olmamız hasebiyle, savaş gerçeği var. Savaşın acımasız ortamından kaçıp her şeyini kaybetmiş mazlum mülteciler var. Bize sığınmış bu insanlar bir de bizden darbe yerlerse acaba bu insanlar nasıl bir hale girerler? Köşeye sıkışan kedi misali…
Özellikle Cumhurbaşkanı Suriyeli mazlum insanlara karşı sabrı ve merhameti tavsiye etmelidir. Beled Sûresi’nde birçok insanın aşamadığı bir yokuştan bahsedilir. O yokuşun ne olduğu ise şöyle anlatılır: ‘Açlık gününde akrabalığı olan bir yetimi veya yerlere serilmiş bir fakiri doyurmak, esir azat etmek, sonra tüm bunları yaparken de iman edip birbirlerine sabrı ve merhameti tavsiye edenlerden olabilmektir.’ Bu ayetleri okuyup halkımıza anlatmamız gerekir. Çünkü şeytanlar gerçekten de bu işin üzerinde ciddi mesai harcıyorlar.
Suriye’de cami imamlığı yapan çok bilgili bir Suriyeli hoca ile röportaj yaptık. Ülkemizde Suriyelilere yönelik oluşan ortamı sorduk. O da bize Habil ile Kabil’i hatırlattı. Suriyelilerin içinde zalimlerin olduğu gibi mazlumların da olduğunu söyledi. Aynı şeyin Türkler için de geçerli olduğunu vurguladı. “Biz her şeyden önce Müslümanız”, diyerek ırkçılığı kınadı. Ve şöyle devam etti: “Bak ben Suriye’de iken hoca idim. Nikâh kıyar, namaz kıldırır, Kur’an okurdum. Şu an burada caminin tuvaletlerini temizliyorum. Tuvalete girenlerden günde 2- 3 lira zor kazanıyorum Ayda 300 lira cami hocası veriyor. Ev kiralamıştım. 600 lira, elektrik, su 1000 lirayı buluyordu. Mecburen çıktım. Şu an 8 kişilik ailemle beraber küçük bir dükkânda, büyük farelerin, haşerelerin içinde 200 liraya kiraya oturuyorum. Acaba bu da zulüm değil mi? Bak 1976 doğumlu olmama rağmen sakallarım bembeyaz niçin biliyor musun? Savaş…”
Allah aşkına sağduyulu olalım. Savaştan kaçıp bize sığınan bu insanlara karşı merhametli ve sabırlı olalım. Tüm bu olumsuz şartları lehimize çevirip Suriyeli halktan da istifade ederek ümmet şuurunu tekrardan oluşturabiliriz. Gerçekten de bugün Antep, Urfa gibi illerimizde Suriyeliler ile halk çok güzel bir uyum kurmuşlar. Suriyelileri savaşın ortasına atacağımıza bu mazlumların güzel bir gelecek kurmalarına vesile olalım. Bu geleceği sadece Türkiye sınırlarında düşünmeyelim. Ecdat gibi düşünürsek ümmet olduğumuzu hatırlarız belki. Selam ve dua ile…