Başlığımızı Diyanetin bu yıl camilere astığı afişten aldık. Gerçekten de güzel bir slogan olmuş. Camilerimiz elhamdülillah çocuklarla her yıl doluyor. Fakat bu gelen çocukların 8 haftalık eğitim sürecinde ne kadar verimli oluyoruz? İlk haftalar camilerimiz çocuk doluyor; fakat çocuklarımızın camiye devem edebilmesini ne yazık ki sağlayamıyoruz. Aslında bu konuya geçen yıllarda da bu köşede değinmiştik. Camilerde verilen yaz eğitimlerini nasıl daha verimli hale getirebiliriz? Sorusuna yönelik 5 Temmuz 2018’de yayınlanan ‘Yaz Kur’an Kurslarına MEB Desteği’ adlı yazımızda bu konuyu ifade edip çözüm önerileri sunmaya çalışmıştık.
Mesela dörtten beşe geçen öğrencilerin hafızlık eğitimi alabilmesi için MEB ile Diyanetin imzaladığı protokol önemlidir. Yani camilerde verilen Kur’an dersi için de böyle bir protokol imzalanıp eğitimcilerin de yaz Kur’an kurslarına yönlendirilmesinin çok hayırlara vesile olacağını düşünüyoruz.
Bir il müftüsüne dedik ki: ‘Hocam bu camilerin bünyesinde açılan 4-6 yaş Kur’an kurslarının çok faydalı bir hizmet olduğunu düşünüyoruz. Allah vesile olanlardan razı olsun.’ Bu sözlerimiz üzerine şöyle dedi: ‘Diyanetin son yıllarda toplumla daha yakın temas kurmaya çalıştığını görüyorsunuz herhalde. Aslında çok güzel, faydalı projeler var. İl müftüleri toplantılarında çok önemli kararlar alınıyor. Biz müftüler, bu alınan kararların kendi illerimizde uygulanamayacağını düşünüyoruz. Ve imamları toplayıp bu alınan kararların ancak %10’unu yapmalarını istiyoruz. Onlar da sanki bu %10’luk kısmın dahi uygulanamayacağını düşünüp ancak %1’ini uyguluyorlar. Yani istediğimiz dönüşümü yapabilmek için Diyanet içinde personel sayısı ve kalifiyesi konusunda daha ciddi adımlar atmamız gerektiği kanaatindeyiz.’
Evet, aslında müftü beyin aktardığımız bu cümleleri birçok şeyi özetliyor. Yani camilerin bulundukları muhitte daha çok hayra vesile olması için toplum olarak camilere sahip çıkmamız gerekiyor. Kardeşlerimiz her vakit namazına gidemeseler dahi en az günde bir vakit namazı mutlaka camilerde kılmaları gerektiği kanaatindeyiz. Yani haftada 8 defa en az camide olmalıyız. Bunu bir sohbette söyleyince bir kardeşimiz: ‘Hocam hafta yedi gün değil mi? Niye en az 8 defa dediniz?’ diye sorunca gülümseyerek dedik ki ‘Cuma namazı da var ya! Cuma namazıyla 8 defa gitmiş olursun.
Ahir zaman insanları olarak insanı çepeçevre kuşatan dünyalıklardan bir nefeslik dahi olsa sıyrılıp camiye gidip nefes almamız gerekiyor. Camiye giden her vatandaşımız kendini kuşatan sosyal bir ortam bulmalıdır. Muhabbetin olduğu, güler yüzün, sevginin, şefkatin bulunduğu bir mekana kim gitmek istemez ki? Bu yüzden ne zaman bir camiye gitsek deriz ki: ‘Allah’ım bu caminin insanların hidayetine vesile olma gücünü arttır.’ Hani Allah Resulü der ya : ‘Ahir zamanda camiler görünüş olarak çok şatafatlı ve gösterişli olacak; fakat hidayete vesile olma bakımından fakir olacak.’
Camilerimizin hidayete vesile olabilmesi için çok çalışmamız gereklidir. Yeryüzünde adil bir düzen kurmak isteyen tüm Müslümanların camilerimizin kışla, minarelerimizin süngü, müminlerin asker olduklarını unutmamaları gerekir. Allah-u Teâla, müminlere hüküm verilince, iş başına gelip devlet olduklarında namazı kılmayı emredeceklerinden bahseder. Acaba bu konuda iş başına gelen ehli salat kimseler namazı emredebildiler mi?
Toplumsal hayata baktığımızda seküler, laik, İslam karşıtı yapıların başta İstanbul, İzmir gibi büyük şehirlerimizdeki yaptıkları ifsat çalışmaları, müminlerin ıslah ve hizmet çalışmalarından çok daha fazladır. Camileri kışla görüp kendimizi yenileyerek başta şehirlerimizde olmak üzere tüm dünyada ilahi adaletin tesisi, İla-i Kelimetullahın hâkimiyeti için çalışmaya başlayalım artık. “La tahzen innellaha me’ana” sırrınca, selam ve dua ile…